Bir de Amerikada ikiz kulelere yapılan saldırıyı izledik.
Güngörende 18 kişi hayatını kaybetti.
İkiz kulelerde 10 bin kişi hayatını kaybetti.
Ertesi gün dünya medyasına baktık:
İkiz kulelerle ilgili sadece toz toprak ve bir iki itfaiyeci görüntüsü vardı.
Güngören faciasından sonra bizim medyaya baktık:
Güngörende kopan kollar, bacaklar, kafalar... Kan revan içinde görüntüler.
Dünya medyası ise ipin ucunu kaçırmıştı.
Türk medyasından aldığı haberleri bire bin katarak yayıyordu.
Sanki Türkiyeye bomba atıldı ve 70 milyonun yarısı telef oldu.
GÜNGÖREN ANTALYAYA YAKIN MI?
Böyle görüntüler olunca peşinden yurt dışından telefonlar yağdı
Güngören Antalyaya yakın mı? diye soranlar oldu.
Tabii arkasında turizmde iptallerin ardı arkası kesilmedi.
Olan gene turizme oldu.
Biz hiç akıllanmayacağız...
Kendi bindiğimiz dalı kesmekte üzerimize yoktur.
Önce bir türban meselesi çıkardık.
Meselesiy Avrupa platformuna taşıdık.
Devleti yönetenler devleti Avrupaya şikayet ettiler.
Söylemleri suç teşkil eder hale geldi.
Peşinden yargı müdahale etti ve kapatma davası açtı.
Yurtdışından içişlerimize ve yargıya karışanın ardı arkası kesilmedi.
Türkiyeyi kimin yönettiğini şaşırdık.
BÖYLE ÖRGÜT GÖRMEDİM
Doymadık sonra Ergenekonu icat ettik.
Var mı yok mu tartışmıyorum. Bu kadar yıldır gazetecilik yaparım, 12 Martta ve 12 Eylülde sıkıyönetim muhabirliği yaptım.
Ama böyle örgüt görmedim. Sağcı, solcu, kenarcı, ortacı hepsi bir örgüt çatısı altında.
Yani örgütler 12 Mart ve 12 Eylülden sonra sanki barış yaparak ortak eylem kararı almışlar.
Kanlı bıçaklı olanlar iddianamede bir araya gelmişler.
Bence örgütün adı Aşure Örgütü
Neyse buna yargı karar verecek. İnşallah ülkemiz için hayırlı kararlar verilir.
En son ise bebek katillerinin attığı bombanın yarattığı Güngören faciası işin üzerine tuz biber ekti.
Türkiyeye herkes saldırıyor.
TURİZMİN SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINDAN TIK YOK
Bütün bunlar olup biterken Türk turizmini yönetenlerden tık yok. Hepsi can derdine düştü. Rezervasyon iptalleri arka arkaya vurmaya başladı.
Heryerde atıp tutan turizmi yönettiklerini iddia edenler sus pus oldular.
Aslında en çok konuşmaları gereken zaman bu zaman.
Medyaya çeki düzen vermesi için hükümeti uyarmaları gerekir.
HÜKÜMETİ UYARMALARI GEREKİR
Çünkü hükümet medyanın büyük bölümünün hakimidir.
Bir savcılık kararı çıkarır ve bu gibi olaylarda haberin böyle değilde, ikiz kulelerin bombalanmasındaki gibi verilmesini şarta bağlayabilir. Kan ve dehşet görüntülüri vermeyin diyebilir.
Ancak hükümet kendi menfaatine olan yerde medyaya yükleniyor. Bunun ülke menfaati olduğunu hiç düşünmüyor. Hele hele kriz yönetimi denilen böyle durumlarda yapılacaklar anlamına gelen hazırlıklardan ve yapılacaklardan hiç haberleri yok. Her zaman gafil avlanıyorlar.
Turizmin sivil toplum kuruluşlarının ise aralarında konsensus yok. Durum böyle olunca ortada bir başıboşluk ve olan turizmimize oluyor. Otelci, acentece, taşımacı ve turizmi ilgilendiren yaklaşık 40 sektör kan ağlıyor.
TÜRKİYE OLAYLARA HAZIR OLMALI
Türkiye ateşin üzerinde oturduğu sürece, Amerika, Avrupa ve bize şirin gözükmeye gayret eden AB bölücü örgüte destek verdiği sürece, çok hayırlı komşularımız olduğu sürece Türkiyenin başı beladana kurtulmaz. O zaman yapılacak tek şey var. Bu gibi durumlara şimdiden hazır olmak. Ülkemizin çok değerli bilim adamları, akademisyenleri, düşünürleri var. Toplarsınız onları birlikte çözüm çareleri üretirsiniz. Dünyada trilyonlara hükmeden dev kuruluşların profesyonel halkla ilişkiler birimleri kriz yönetiminin önemini biliyorlar. Biz kriz yönetimini kriz masası zannediyoruz. Kriz yönetimi krizi bertaraf eder, kriz masası ölenlerin isimlerini yayınlar.
Tüm turizm camiasının birlik olup bu konuda hazırlayacağı önlemler paketini hükümete sunması gerekir. Türkiye turizmi 12 aya yaymaya taliptir. Planlar, projeler 12 aylık yapılmalıdır. Bunun doğrusunu ABD ikiz kuleler olayında bize gösterdi ve hala ders almadık.
ATATÜRKUN GENÇLİĞE HİTABESİ
Bütün bu karmaşa içinde Türkiyede yaşayan her insanım üzülüyor ve Atatürkten medet umuyor. Sağ olsaydı bunlar olur muydu diyor. Ama Atatürk Beni kişi olarak büyütmeyin söylediklerimi yapın yeter demişti ve gençliğe hitabesinde mesajlar vermişti.
Atatürkün Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir sözleriyle başlayan hitabesini hatırlamamak mümkün değil.
Büyük kurtarıcı gençliğe hitabesinde şöyle demişti:
İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
Hepimiz ilkokuldan itibaren ise şu andı okuyarak büyüdük. Yeniden hatırlayalım:
"Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!"