22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Ankara17°C
  • Antalya20°C

ELİNE SAĞLIK HASAN AĞABEY

Özkan Altıntaş

07 Aralık 2009 Pazartesi 09:16

Türkiye’nin yetiştirdiği önemli gazetecilerden ve yazarlardan Hasan Pulur son dönemde basına karşı tutumu kaleme almış.
Hürriyet’te birlikte çalıştığım Hasan ağabeyin ışık tuttuğu konu ve başlıkları herkese örnek olacak nitelikte.
Basının hiçbir şeyi yazmadan gazete yayınlamasını isteyen zihniyetin hortladığını ne güzel anlatıyor.
Gazeteciye tahammül edemeyen liderler demokrat olamaz, demokrasiden, yenilikten, paylaşımdan, beraberlikten, birlikten söz edemez...
Çünkü bu zihniyetle toplum bir adım öteye gidemez.
Üzerine kara basan gibi çöken zihniyetin emer komutası altında ezilir gider.
Demokrasi bir tahammül rejimidir...
Özgür ve demokratik, kurumların yazılanlara tahammül ettiği basın topluma kalite getirir.
Basın halk adına rekabet eder ve rekabette kaliteyi getirir...
Hasan Pulur, halkın haber alma özgürlüğüne karşı yapılan bu saldırıyı çok iyi özetlemiş.


“Eline sağlık Hasan ağabey” diyerek yazısını buraya alıyoruml.

Medyanın çöküşü ya da çökertilişi...


Dünya Gazeteciler ve Haber Yayıncılar Birliği “endişeli”...    Neymiş endişesi?


“Türkiye’de medyaya karşı sindirme kampanyası” var, endişeleri bundan...


Birliğin cüzdanında, 120 ülkenin, 3 bin medya şirketi, 18 bin yayın ve 15 bin internet sitesi var, bayağı kabarık bir cüzdan...


* * *

Medyanın varlığından, yayınlarından, yazılarından gocunanlar her zaman “Ne yapsak ne etsek de şunlardan kurtulsak, kurtulamazsak, hiç olmazsa sustursak” derler.


Nasıl olur bu iş?

İçten ve dıştan iki koldan...

* * *

Dıştan gelenler “beşinci” kol gibi girer, bağımsız gazeteleri ve gazetecileri bir biçimde “ayarlarlar”, istedikleri gibi yayın yaptırırlar.


İkinci Cihan Savaşı başlamadan önce Fransız basını böyle “çökertilmiştir”; 3 milyon tirajlı Paris Soir gazetesinin yazı işleri müdürlerinden “Pierre Lazareff” Alman işgalinden önce Amerika’ya kaçabilmiş, bu çöküşün, çökürtülüşün hikâyesini yazmıştır: “Fransa’da Basın Rezaletleri”

* * *

Lazareff, kitabının önsözünde, “çökürtülüş”ün formülünü çözer:


“1918’e kadar Fransızlar cumhuriyete inanıyorlardı. 1918’den sonra onları cumhuriyetten iğrendirmek, uzaklaştırmak ve yerine ilk dokunuşta dağılıverecek bir demokrasi hayaleti koymak oyununa girişildi. Dışarıdan düşmanların yönettikleri oyun ince ve şeytancaydı, fakat bu oyuna içeride paraları üzerine titreyenler, iktidara susayanlar, bütün çekemezler, kıskançlar, yeteneksizler ve alçaklar kapıldılar.


Ülke yıkıcılarının kullandıkları başlıca silah, basın oldu. Demokratik bir rejimde basın yalan söylerse rejim de ölüme mahkûm olur. Çünkü egemenliğe sahip olan millet eğer doğru haber alamazsa egemenliğini özgürce kullanamaz. Nitekim, Fransız basını baştan başa, o zamana kadar görülmemiş, ancak yenilginin açığa vurduğu bir rezalet derecesine ulaşmıştı.”


Biz göremesek bile, gün gelir Türkiye’de de bir Pierre Lazareff çıkar, Karen Fogg’un “şekerlemeleri”nin tadını “şekercikleri”ne sorar...

* * *

Hitler’in, Almanya’da “demokratik cumhuriyet”i kurmak için iktidara geldiğinde ilk yaptığı işlerden biri “Basın Kanunu”nu değiştirmek oldu; yeni bir kanun çıktı, minicik bir tanım eklendi:


“Gazetecilik kamu mesleğidir.”


Gazeteler, devlet, yani Nazi propagandası yapmak zorundaydı...


Gazetelerin yazı işleri müdürleri her sabah, propaganda bakanı Dr. Goebbels’in huzuruna çıkar ve talimat alırlardı.

* * *

Hitler’in göz koyduğu gazetelerden biri “Vossische Zeitung”du.


Hitler bu gazeteye göz koymuştu, çanına ot tıkayacaktı. Gazete 1704’ten beri çıkıyordu, liberaldi, her görüşten köşe yazarı vardı. Baskı başladı, bazı yazarlar tutuklandı, toplama kamplarına gönderildi, solcu yazarlara hiç aman verilmedi. Baş hedef genel yayın yönetmeni Georg Berhard’dı. Berhard tutuklanacağını, ölüm kampına gönderileceğini anlayınca bir fırsatını bulup Almanya’dan kaçtı.


Sonunda gazete kapandı, kapatıldı.

* * *

Sonra ne oldu?


Gazetenin en büyük ortağı Ullstein ailesinin hisselerini kim aldı bilir misiniz?


Hitler’in başçavuşu Max Amann...


Eski başçavuş, kapanan gazeteleri ölü fiyata alıyor, Nazilerin yayın kuruluşu Eher Celag’a veriyordu.


Hitler’in “yandaş basını” böyle kuruldu.


Sırada Mosse ailesi vardı, onların da Berliner Tageblatt ve diğer gazeteleri, dergileri vardı. Mosse ailesi uzun süre Nazileri destekledi, sonunda ihtiyaç kalmayınca Hitler onların da üzerini çizdi.

* * *

Soner Yalçın, bu örnekleri bugüne getirir ve der ki:


“Ne ilginç değil mi, bugün Türkiye’de yandaş medyadaki bazı köşe yazarları solcuların köşe yazarı olmasından rahatsızlık duyup gazete patronlarına, bunların işine son verirseniz AKP’yle ilişkileriniz düzelir, diye yazıyorlar! Yetmiyor. Kimi sözde köşe yazarları da solcu yazarları Ergenekon savcılarına hedef gösteriyor; bunları da sorgulayın, diye yazmaktan utanmıyorlar.”(x)


Mehmet Akif de der ki:


“Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar.


Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”

————————

(x) Bu Dinciler o Müslümanlara Benzemiyor/Doğan Kitap


3 Aralık 2009, Perşembe

 Hasan Pulur