Güzelim Türkiyem içerden ve dışarıdan iyice zorlanıyor. Türkiye’nin gerçek sevdalıları kahroluyor bu duruma. Aslında birlik olsak,rahatça defederiz belaları. Geçmişte öyle düşmanları,öyle tuzakları,öyle hainlikleri bertaraf etmişiz ki,bugünküler sinek vızıltısı gibi kalır. Ama birleşemiyoruz, milli menfaatlerde buluşamıyoruz bir türlü.
Birleşebilmek için, siyasi çekişmeleri ve siyasi inatları bırakmak, milletin tümünü sevgiyle kucaklamak, hatalardan dönmek şart. Oysa biz bunun aksini yapıyoruz. Hala ortamı gerip duruyoruz, hala ses tonumuzu yükseltiyoruz, hala şu anda Türkiye’nin işine yaramayacak konularla uğraşıyoruz.
Terör üstümüze üstümüze geliyor. Ordumuz düşmanlarla savaşıyor. FETÖ’nün zararlarını hala giderebilmiş değiliz. Biz kalkmış böyle bir ortamda Anayasa’yı değiştirmeye, Başkanlık sistemini getirmeye çalışıyoruz. Bir yandan dünyaya lafla meydan okumaya kalkıyoruz, beri yandan bizi arkadan vuran ülkelerle işbirliği içindeyiz.
İçerde ittifakı sağlamadan, dış tehlikeleri önleyebilmek mümkün değildir. Önce içerde kucaklaşmalıyız ki, dış düşmanların üzerine güçlü bir şekilde gidelim. Avrupa karşımızda, Amerika aleyhimizde manevralar çevirip duruyor, Müslüman ülkeler oralı değil, neredeyse(beter olun)diyecekler. Üstelik bir de Kıbrıs meselesini patlatmak üzereler. Bu durumda nasıl savuşturacağız dış tehlikeleri?
Biz muhtarlara anlatıyoruz derdimizi, hamasi nutuklarla korkutmaya çalışıyoruz düşmanımızı. Gösterişli açılışlarla, havai fişeklerle, ne kadar güçlü ve kuvvetli olduğumuzu anlatmakla geçiriyoruz vaktimizi. Televizyonlar bambaşka bir Türkiye’yi gösteriyor. Sanki hiçbir derdimiz, sorunumuz, problemimiz yok gibi yayınlar yapıyorlar. Akşamları ekrana çıkanlar, pembe tablolar yaratmakta yarışıyorlar.
Hele bizi yönetenleri dinledikçe, bu ülkede yaşadığımdan şüpheye düşüyorum. Ya onlar Türkiye’yi anlatmıyorlar veya ben Türkiye’de yaşamıyorum.
Dolar fırlamış gitmiş, piyasa perişan durumda, siftah yapmadan dükkan kapatan esnaf burnundan soluyor. Biz kalkmış,vatandaşın yastık altındaki dövizinden medet umuyoruz. Şikayetler ayyuka yükselmeye başladı, yönetim pek farkında değil homurtuların. Aleyhte kulağına gelenleri, vatan hainliği sayıyor. Bu büyük bir yanlışlıktır. Tenkit ve eleştirilere kulak asmayanlar, geçici alkışların zafer sarhoşluğunu hala üzerinden atamayanlar, işlerin yolunda gittiğini sanıyorlarsa çok aldanıyorlar.
Bu ülke hepimizin. Sevabıyla günahıyla her şeye katlanırız. İyi yapılanları alkışlarız ama kötüye gidenleri de söyleriz işte. Bu kafalarla, bu anlayışla ve bu inatlarla güzelim ülkemizi düze çıkaramayız, vatanımızı korumakta çok zorlanırız. Önce inatlardan ve ısrarlardan vazgeçmemiz lazım .İç ve dış politikada ne yanlış yaptıysak, bunları elbirliğiyle düzeltmemiz şart. Şu Anayasa değişikliğini, Başkanlık işini, mebus sayısının artışını, ülkeyi Kanun kuvvetinde kararnamelerle yönetmeyi filan geri bırakmalıyız.
Önceliği içerde huzuru ve güveni sağlamaya, terör belasını önlemeye, kısır çekişmeleri ve siyasal inatlaşmaları durdurmaya vermeliyiz. İçerde milli bütünleşmeyi sağlamanın en önemli koşulu bu.
Sonra TBMM’nin ağırlığını ve işlevini arttırmamız lazım. Muhalefeti yok sayarak, dalga geçerek bir yere varamayız. Siyasi partileriyle, özgür basınıyla muhalefet görevini normal platformlarda eksiksiz yapabilmelidir. Bunu sağlayamazsak, Allah korusun muhalefet sokağa çıkar ki,bunun da kimseye hele Türkiye’mize hiçbir faydası olmaz.
Şu keskin dillerimize de sahip olmamız lazım. Kavgacı üslüplardan mutlaka vazgeçmeliyiz. Milletin şefkatli, herkesi kucaklayıcı, sarıp sarmalayıcı bir dile ihtiyacı var. Burada sadece yönetime değil, muhalefete de büyük görev düşüyor. Milleti birleştiremezsek, ötekileşenlerle bir çizgiye yaklaştıramazsak, dindar-kindar gerilimini ortadan kaldıramazsak, ne yapsak nafile…
Taşları artık yerine oturtmalıyız. Türkiye’yi ve devleti yanlı değiştirme çabalarından vazgeçmeliyiz. Eğer samimi bir değişikliği düşünüyorsak, oturup konuşarak, fikirleri saygılı bir biçimde tartışarak, özgür bir ortamda yapmalıyız değişikliği. Bu ülke sadece yönetime oy verenlerin değil, karşısındaki yüzde 50’nin de ülkesidir. Onun için Türkiye’nin geleceğine ilişkin yapmayı düşündüğümüz değişiklikleri hep beraber, elele yapalım diyorum.
İnat ve ısrarın kimseye faydası yoktur. Hepimiz aynı geminin içindeyiz. Kaptanın bir hatası, Allah korusun hepimizi suya gömer. Hırslarımız ve hedeflerimiz, aklımızın ve milli menfaatlerimizin önüne geçmemelidir. Liderleri sevebiliriz ,icraatlarını beğenebiliriz, yanlışlarını ve hatalarını görmezden gelebiliriz. Ama bu geçici sevgiler, hiçbir zaman Türkiye sevgisinin önüne geçmemelidir.
Şartlar ne yazık ki aleyhimize gelişiyor. Kör değilsek eğer, iyi takip edebiliyorsak olan biteni, iç ve dış hainleri hassas radarımızda iyi kontrol edebiliyorsak, durumun pek de iç açıcı olmadığını rahatça görürüz. Her hastalığın bir ilacı, bir tedavi yöntemi vardır mutlaka. Bizim ilaç ve tedavimiz için, gerçek manada birlik ve beraberliği sağlamamız şarttır.
Bunun için bizi yönetenlere büyük bir sorumluluk düşüyor. Kavgayı gürültüyü bıraksınlar ve Türkiye’yi iyice zorlamaya başlayan iç ve dış sorunları süratle çözsünler.
Hem de vakit geçirmeden…