Öyle anlaşılıyor ki,Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girişte de inatçılık ve (ben yaptım oldu)politikası hakim olacak.
Son yıllarda koylarımızın tehlikede olduğunu,tahsis ve yapılaşma tehtidine maruz kaldığını,deniz turizmine ve amatör denizciliğe zarar verildiğini sürekli yazdık,anlattık,sorumluların dikkatini çekmeye çalıştık.Ama bir arpa boyu yol bile alamadığımızı söylemeliyim.21 yıllık yönetimin bu konulara kulak astığı yok.Dantel gibi güzelim koylarımızı ve doğasını korumamız şart.Bir çakıl taşını,bir kaya parçasını,ağaçlarındaki bir tek dalını,kum zerreciklerini,martıları,uçarak ötüşüp duran her cins kuşları,balıyla bizi besleyen arıları özetle koylarımızdaki canlı-cansız tüm varlıkları özenle korumak gerek.Ankara’da masa başında alınan bilgisiz ve bilinçsiz kararlarla buraları mahvetmeyelim.
Son zamanlarda güvenlik birimlerinin Çatı ve Armonika gibi Gökova’nın en güzel koylarını eğitim amaçlı kullanmaya karar verdiklerini öğrendik.5-6 koyun denizden de, karadan da girişi yasaklandı.Şimdi yetmezmiş gibi Ayın koyunu da bu plana dahil etmişler ve giriş-çıkışı yasaklamışlar.Bu demektir ki, Okluk’un da içinde bulunduğu İngiliz ve Hırsız koylarından başlayıp,Çatı’ya kadar uzanan bir alanı deniz turizmine ve amatör denizcilerin kullanım alanına kapatıyorlar.Bunun Türk turizmine ve denizciliğine vurulacak çok ağır bir darbe olduğunu bilmeliyiz.
Özel harekat polislerimiz elbette eğitim yapacaklar ve güvenliğe yönelik ciddi önlemlerini mutlaka alacaklardır.Ama bunun yeri koylarımız olamaz.Koylarda atış poligonları,dalış kampları yapılır mı?Atışlar için dağlar ne güne duruyor,dalışlar için Beykoz Çubuklu’daki modern merkezimiz yetmiyor mu?Şehirlerin poligon noksanı mı var?Polise dalış öğretilecekse,SAT komandoları gibi yetiştirileceklerse,o takdirde Güney Deniz saha Komutanlığı onlara her türlü desteği verebilir.Bana kalırsa yapılmak istenen şey,eğitim amaçlı görüntü altında üstdüzey personele yazlık kamp yada tesis yaratma gayretidir.Yoksa polis heryerde eğitimini rahatça yapabilir.
Geçmişte buna benzer bir olayı birebir yaşadım.Rahmetli Cumhurbaşkanı Özal için Okluk’taki kulübeyi yaptıktan sonra,peşpeşe askeri talepler gelmeye başladı.Havacılar yandaki,karacılar karşıdaki koyu istiyorlardı. Gerekçe eğitim ve koruma,amaç ise yazlık kamptı.Konuyu dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ile görüştüm ve rahmetli Özal’ın desteğini de arkama alarak,girişimleri engelleyip koyların turizmin ve halkın hizmetinde kalmasını sağladım. Allah uzun ömürler versin Güreş Paşa hayatta,dileyenler sorabilir.Bugüne bakıyorum da,rahmetli Özal dönemiyle mukayese bile edemiyorum.Nur içinde yatsın rahmetli Özal doğanın içinde 4 koruma polisiyle yaşıyor,tek başına karşı koylara yüzüyor,teknelere çıkıp turistlerle sohbet ediyordu.
Herneyse,biz yine tehlike ve tehdit altındaki koylara dönelim.Buraları hemen açmalı,yollarına koyduğumuz (giriş yasak)tabelalarıyla kalın zincirleri acilen kaldırmalı ve ülke turizmine vereceğimiz ağır zarardan süratle dönmeliyiz.Biz denizciler turizmimiz ve amatör denizciliğimiz zarar görmesin diye çırpınırken,bana göre başarılı işler yaptığı için görevinde kalan Turizm Bakanı Mehmet Ersoy niye konuya duyarlı davranmıyor?Yoksa sadece kara turizminden sorumlu mu görüyor kendini?Bakanlık koyların önemini,değerini ve ülke turizmine kazandırdıklarını bilmeyebilir.Ama bilmemek değil,öğrenmemek ayıp.Bu konularda Türkiye’mizin yetiştirdiği çok kıymetli uzmanları,bilginleri,kaptanları var.Onlardan yardım almak da mı gelmiyor akıllarına?
Turizm Bakanının gücü bu konuyu çözmeye rahatlıkla yeter.Cumhurbaşkanı veya İçişleri Bakanı ile görüşür,durumun ciddiyetini etraflıca anlatırsa,soruna kolayca çare bulabilir.İsteğimiz koylarımızın rahat bırakılması,deniz turizmine ve trafiğine kapatılmamasıdır.Hükümetler gelir gider,ama koylarımız gitti mi,böylesine değerli varlıklarımız bir daha geri gelmez.