Türk turizminde ortalıkta korsan çalışan otelciler, seyahat acenteleri, rehberler, taşımacılar cirit atıyor. Ne belge soran var, ne de ruhsat. İsteyen istediğini yapıyor. Türkiye dünyanın “korsam turizm cenneti” oldu.
İsteyen istediği kadar konuşsun…
Meslek birlikleri “Ne şiş yansın, ne de kebap” mantığıyla yetkililere baskı yaparak durumu düzeltmedikleri sürece bu iş böyle devam eder.
Bize kalırsa Türkiye turizminin “korsan turizmcilik” ten kaybı tüm gelirin yarısı kadardır.
Yani Türkiye her yıl korsan turizmciler yüzünden 15 milyar dolara yakın kayba uğruyor.
Korsan, evrak, fatura kullanmıyor…
Zaten belgesi yok…
Bu Türkiye’nin ekonomik kaybı değil de nedir?
Maliye Bakanlığı turizmdeki şirketler yerine korsanın üzerine gitse hepsi sıvışıp giderler.
Ama Türk turizminde kimin ne yaptığını bilen var mı?
Türkiye’nin turizm haritasında yıllardanberi kavram kargaşası vardır. Turizmde kimin ne yaptığı bilinmez. Hatta bu bir çok yayın kuruluşunda bile yanlış algılanır.
Turizmin patronu kimdir? Kim nerededir, oldum olası karıştırılır.
Bize kalırsa turizmin patronu elini cebine sokarak trilyonluk tesisler kuran yatırımcıdır. Onlar olmazsa turizmde hiç kimse bir şey yapamaz.
Öyle değil mi?
Uçak, otobüs olmasa turisti nasıl taşırsınız?
Otel olmasa turisti nerede yatırırsınız?
Denizyolları, marinalar olmasa turisti nasıl gezdirirsiniz?
Bütün bu yatırımları yapanların bir meslek kuruluşu vardır. Türkiye Yatırımcılar Derneği-TYD turizmin yatırımcılarını bir araya toplar.
Bunun dışında Antalya merkezli Türkiye Otelciler Federasyonu-TÜROFED, İstanbul merkezli Turistik Otelciler ve Yatırımcılar Birliği-TÜROB ve bölgelerde bunun gibi otel birlikleri bulunur. Bu kuruluşların içinde çalışanlar ise çeşitli dernekler kurmuşlardır.
Havayollarının derneği ise TÖSHİD’dir. Bunun dışında havayolları çalışanlarının çeşitli dernekleri vardır. Dört bir yanı deniz olan ülkemizde turizm amaçlı denizciliğe yönelik geniş kapsamlı bir birlik yoktur. Sadece lojistik taşımacılık olarak birlikler mevcuttur.
Bütün bunları neden yazdım?
Her ne hikmetse Türkiye’de Türkiye Seyahat Acenteleri-TÜRSAB’ın turizmin patronu olduğu sanılır. Aslında gerçek patron turizm yatırımcısıdır.
İktisat okuyanlar bilirler. Pazarlamada “dağıtım kanalı” denilen bir kavram vardır. Yani klişeleşmiş olan üretici-toptancı-perakendeci ve tüketici zincirinin çalışma şeklidir.
Peki bu tabloda seyahat acentesinin konumu nedir?
Önce bakalım kim nerede?
Üretici: Ortaya satılmaya, dağıtılmaya uygun bir mal ve hizmet koymak için yatırım yapan veya ithal edendir. Burada otelci, uçakçı, marinacı, mavi turcu, yemekçi gibi mal ve hizmet üretenler bulunur. Aslında turizm çok katmanlı bir yapıdır. Burada turizmde kullanılan ve satılan bir çok ürün girebilir.
Toptancı: Üreticinin dağıtılmak ve satılmak üzere ortaya koyduğu ürünleri perakendecilere ulaştırandır. Buraya oteller, uçak şirketleri, lokantalar gibi gruplarla anlaşmalar yaparak toptan paket hazırlayan tur operatörleri girebilir. Ayrıca turizmi ilgilendiren sektörlerden alınan malların toptancıdan perakendeciye ulaşması da bu kapsamda değerlendirilebilir.
Perakendeci: Şimdi geldik asıl konuya…
Perakendeci toptancıdan veya zaman zaman üreticiden aldığı mal ve hizmetleri tüketiciye pazarlayan kesimdir. Elindeki tüketici portföyünü sürekli artırmak için birebir pazarlama yapandır. Turizmde bu kesimde yer alan ise seyahat acenteleridir. Dünyanın en önemli turizm destinasyonlarına sahip olan Türkiye’nin çeşitli bölgelerini ve buralarda bulunan tesisleri yurtiçinde, yurtdışında pazarlayacak olan seyahat acenteleridir.
Peki Türkiye’de seyahat acenteleri pazarlama görevi yapabiliyor mu?
Bize kalırsa hayır!
Yurtdışındaki fuarlara gittiğimizde seyahat acentelerinin stand açtığını tek tük görebiliyoruz. Tüm oteller stand açıyor ve eski tabirle “aracıyı-tefeciyi” ortadan kaldırıp doğrudan pazarlama yapıyor. O da yetmiyor… Giriyor internete otelini istediği fiyattan istediğine satıyor. Hatta Booking.com, Expedia, Last Minute gibi rezervasyon sitelerine yaklaşık yüzde 40’a varan “fahiş komisyonlar” vererek malını pazarlıyor.
Seyahat acentesi oda istediği zaman ise ya yok diyor, ya da o sitelere verdiği komisyonlar değil daha düşük kâr imkanı veriyor ve daha pahalı fiyat çekiyor.
O zaman acente ne yapsın? Üç kuruş komisyon alacağım diye bulabildiği oteli satmaya çalışıyor.
Uygulanan haksız rekabet karşısında seyahat acenteleri birer birer eriyor ve ortadan kayboluyorlar.
Birilerinin Türkiye’de taşları yerine koyup sayıları yaklaşık 7 bine ulaşan seyahat acentelerini kurtarması lâzım.
Türkiye’nin 30 milyon turist 30 milyar dolar gelir değilde 100 milyon turist 100 milyar dolar gelire ulaşması lazım.
Hele İstanbul içler acısıdır…
Bir zamanlar dünyanın başkenti olan İstanbul…
Bir çok medeniyete evsahipliği yapan İstanbul…
Dinlerin, inançların merkezi İstanbul…
Tarihi değerleriyle paha biçilemeyen İstanbul…
Ne yazık ki gelen 7 milyon turistle öğünüyor…
İstanbul 30 milyon turist, 30 milyar gelire ulaşmalıdır.
Bu ne zaman olur?
Seyahat acenteleri asli görevleri olan…
Turizmdeki pazarlama görevlerine döndükleri zaman…
Seyahat acentelerinin önünü açıp, turizmdeki kargaşaya son vermenin zamanı geldi de geçti bile…
Sihirli bir değneğe ihtiyaç yok…
Türkiye turizminin güçlenmesinin sırrı, güçlü seyahat acenteleri ve sistemli bir turizm anlayışında yatıyor.
Türk turizminde herkes kendi işini gerçekten yaparsa, kendini değil de ülkesini düşünürse Türkiye’ye kimse tutamaz.
Önümüzdeki dönemlerle inşallah birileri akıllarını başlarına alır.