İstanbul’un, pandemi sonrasında dünya çapında gerçek değerine ulaşabilmesi için tarih, kültür ve sanat adına çok önemli değerleri bulunuyor.
Geçmişte İstanbul’da yaşayan ünlüler dizisine bakıldığında turizm adına önemli fırsatların kaçırıldığı görülür.
Bunların yazdıkları romanlar, şiirler, hikayeler, şarkılar ve bestelerin her satırında İstanbul vardır.
Böylesine değerli şehrin değerlerini yeniden keşfederek turizmde kullanmak için önümüzde bir çok fırsat bulunuyor.
Buradan yola çıkarak “Bu kent kimin?” diye sorgulamak ve bu kişilerin kimler olduğunu turizmcilere hatırlatmak gerekiyor.
Yunanistanlı bir dostum," bizim çok meşhur bir şairimiz vardır adı, Konstantinos Kavafis tanır mısın?" diye sordu.
Ben de "tabi ki tanırım fakat Yunanlı olarak değil de, Osmanlı vatandaşı ve Istanbullu…
Vaktiyle bizim olan İskenderiye de yaşamış, hemşehrimiz Kavafis olarak tanırım" dedim. Çok şaşırdı.
Kavafis (1863-1933) gerçekten de çok iyi bir şair olarak, tüm dünya da gayet iyi tanınıyor ve sevilerek okunuyor.
Fakat çok az kişi onun Istanbullu olduğunu, şiirlerindeki ilhamın çoğunu da bu şehirden aldığını biliyor.
Hatta bırakın onları biz Türklerin çoğunluğu bile onu, Yunanistan da doğup büyümüş bir şair olarak düşünüyor..
Kuşkusuz Kavafis; kinayeli, çoğunlukla kötümser ve eleştirel üslubunu İstanbul içinde esirgemiyor.
Farklı cinsel tercihine ilk adımı attığı bu şehri, kendiisince tüm özel yanları ile hatırlayıp yazıyor.
"Pera hastahanesinin rahibe/ hemşiresi kolalı bonesiyle akıp gidiyor, omuzuna ağaçlarda yaşayan türden uzun kuyruklu yeşil bir maymun oturtmuş Afrikalı bir köle ve şaman giysileri içinde bir masalcı başı; suni kuşlar ve Allah'ın adının yedi rengi", gibi fantastik tanımlamalarla anlattığı onun Istanbul'unu, Ian Watson’un yazdığı makaleden detaylı olarak öğreniyoruz.
Kendisini "Dino" olarak çağıran, Mısır çarşısı esnafından İbrahim beyin, kültürüne olan saygısı, Mimar Sinan’a olan hayranlığı…
Hatta Balyan ailesinin yaptığı zevksiz Yıldız Camii mimarisini eleştirirken bile, Sinan’ın ulaşılamayacak üstünlüğünü övünerek anlatıyor.
Anne ve babası Istanbul'un Fener semtinden olan Kavafis, her ne kadar İskenderiye doğumlu ise de, orada da Osmanlı kültür çevresi içinde ve dar bir rum mahallesinde yetişti.
Ailesinin işlerine İngiliz işgalcileri el koyduklarında, yeniden güvenli yuvaya dönüş yapıp 1882 yılında İstanbula geliyorlar.
Gençliğimde Kavafis’in ünlü "Duvarlar" şiirini okumuştum..
Diyebilirim ki yaşamım boyunca çevreme bu tür duvarlar inşa edilmemesine çalıştım.
Onun şiiri şöyle,
"Düşünmeden, acımadan, utanmadan
kocaman yüksek duvarlar ördüler dört yanıma.
Ve şimdi oturuyorum böyle yoksun her umuttan.
Beynimi kemiriyor bu yazgı, hep bu var aklımda;
oysa yapacak bunca şey vardı dışarıda.
Ah, önceden farketmedim örülürken duvarlar.
Ama ne duvarcıların gürültüsü, ne başka ses.
Sezdirmeden, beni dünyanın dışında bıraktılar.
Kavafis’in farklı yaşamı, Yunanistan’dan uzak Osmanlı kentleri ve özellikle Istanbul da geçirdiği zamanlar…
Kuşkusuz dünyaca ünlü bu şairin yaşam ve ilham çevresi olarak tüm hayranlarını, özel olarak "Kavafis in Istanbul’u"nu sunarak ziyaretçilerine dönüştürme gücüne sahiptir.
Sadece Kavafis değil tabii ki…
Eski turizmci Caner Şaka’nın Mimar Sinan’a yaptırılan, Kılıç Ali Paşa camii vakıf kayıtlarında bulduğu belge de böylesine çok değerlidir. (1)
Camii inşaatında çalışan İspanyol esirlerden, "Miguel de Saavedra Cervantes", yani bizim bildiğimiz, atına ters binen Don Kişot’un büyük yazarı "Cervantes' in Istanbulu" bile İspanyolları ve dünyayı şaşırtmayı bekliyor.
Biz bu listeyi, kişilerin, milletlerin, kavramların ve diğerlerinin Istanbul’u olarak uzatabiliriz.
Hatta inanıyorum ki…
Beyaz Ruslar'ın Istanbulu, Yahudiler'in Istanbul’u gibi liste uzayıp gider.
Listede yer alan isimlerin anıları, yazıları ve eserlerinin yapacağı etkiler ile İstanbula gelecek kültür turistlerinin sayısı artacaktır.
Diğer şehirlerimizi de, benzer biçimde, aynı sloganla, dünyanın ilgisini çeken şahsiyetlerin yaşamlarındaki, olaylar, dini inançlar ile anlatabiliriz.
Bu yöntemin hedef kitle üzerinde farklı bir sıcaklık ve merak uyandıracağı açıktır.
Kültür turizmi derken, kültürün bu önemli kısmını ıskalamamalıyız.
Gerek yerli gerek yabancı turistler için böyle bir yöntemin değerlendirmesini daha önce de ifade etmiştim.
Hatta birçok kez Troçki nin eskiyerek ortadan kalkmak üzere olan Büyükada’da ki evinden bahsetmiştim. Bunun "Troçkinin Istanbulu" adıyla benzer bir kültür malzemesi olarak değerlenmesini de istemiştim.
Böylece film yönetmeni Fehmi Gerçeker'in dikkatini çekebildim.
Önümüzdeki günlerde muhtemelen İstanbul Kültür Müdürlüğü ile birlikte, böyle bir dizinin gerçekleşmesi ve dünya da yayılması için çalışacaklarını ümit ediyorum..
Biz yine Kavafis’e dönerek, bu önerimizin noktasını onun en bilenen şiiriyle bitirelim.
Muhtemelen "Kavafis in Istanbul’u" adıyla yapılacak dokümanter filminin de başlangıcı olacak o "Şehir" şiiri İstanbul için önemlidir.
ŞEHİR
"Bir başka ülkeye,bir başka denize giderim," dedin,
"bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin
olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
- bir ceset gibi - gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yılı tükettiğim bu ülkede."
Yeni bir ülke bulamazsın,
başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın.
Aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma -
Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok.
Ömrünü nasıl tükettiysen burada,
bu köşecikte,
öyle tükettin demektir
bütün yeryüzünde de.
Bu şiiri sesli olarak dinlemek isterseniz:
https://www.youtube.com/watch?v=N0slgWSURJY
(1) https://www.milliyet.com.tr/cadde/fatih-turkmenoglu/cervantes-istanbul-da-esirdi-1005273