İnsanın vicdanı almıyor.
Zehir üretiyorsun ve piyasaya sürüyorsun.
”Kim içerse içsin benim cebim dolsun diyorsun”
Bu savaşta bile yapılmaz…
Uluslararası savaş kurallarında kimyasal silah kullanımı yasaklandı.
Napalm kullanmak bile kuraldışı sayıldı.
Bunun kimyasal silahtan farkı ne?
Hem de sivil halka karşı yapıyorsun…
Genç – yaşlı tanımıyorsun…
Sadece Türkiye’nin değil dünyanın ümit bağladığı bir sektörde yapıyorsun.
Sokaktaki simitçiden, boyacıdan en büyük işadamına kadar herkesin ümit bağladığı turuizme karşı yapıyorsun.
Kimden mi bahsediyorum?
Kaçak içki üretip piyasaya süren katillerden…
Bunları insan demeye dilim varmıyor…
Onlar üretti diyelim…
Peki alıp ta müşteriye sunan tesis sahibine ne demeli?
İnsan bile bile zehir alır mı?
Üç kuruş fazla kazanacağım diye ekmeğiyle oynar mı?
Peki buna göz yumanlar kimler?
Tabii ki Türkiye’yi yönetenler…
Ergenekon tantanasıyla Marmara Denizi’nin en dibindeki veya memleketin en ücra köşesindeki “el bombasını bulduk” diye kamuoyuna duyuranlar bir kaçak içkiciyi mi bulamayacaklar?
Merdiven altında üretim yapan kaçak içkici bu kaçak içkiye aldığı malzeme için vergi veriyor, fatura kesiyor.
”Kardeşim bu kadar alkolü ne yapacaksın?”diye soran yok mu?
Bir kontrol mekanizması yok mu?
Bizimkisi de cahillik…
Elinde tiner şişesi Türkiye’nin gözbebeği Taksim, Beyoğlu. Sultanahmet ve Beşiktaş İnönü Stadı önünden Dolmabahçe Camii’ne kadar uzanan yolda konuşlanmış tinercileri engelleyemeyenden ne beklersin.
Bize kalırsa bu kaçak içkiciler üretim sırasında “İçkiyi olmuş mu?” diye tinercilere test ettiriyorlar.
Onlarda bir yudum çekip “Olmuş” deyince salıveriyorlar piyasaya…
Adamların midesi kayış gibi, ispirto veya gazyağı versen mutlu olurlar…
Ama kazın ayağı öyle değil…
Rusya’dan Türkiye’ye turist getirecek olan, Türkiye’nin tanıtımı için ülkemize konuk ettiğimiz gencecik zarif iki rehber bayanın midesi aynı değil ki?
Zehiri için öldüler…
Sadece Rusya medyası değil, dünya medyasına rezil olduk.
Türkiye’de içki içmeyin uyarıları her yeri doldurdu.
Bunu yapanlar çok mutlu olmuşlardır…
Biz bu kafayla turist falan beklemeyelim…
Bindiğimiz dalı kesmede üzerimize yoktur…
Tanıtıma milyonlarca euro harcarız.
Bu kadar euroyu bir çırpıda siler bitiririz.
TÜROFED, “ÖTV kaçak içkiyi tetikliyor” dedi.
Bir başka kuruluş başka bir mazeret ileri sürdü.
Bize göre bu işin tetiği, çatalı yok…
Basiretsizlik var…
Türkiye’nin milli içkisi, güzelim rakıya savaş açan bir mantık düşünün…
Kaldırımda yürürken zig-zag yapınca “İçki içtin” diye yayaya ceza yazan polisi düşünün…
Yurtdışından gelen ve ömrü boyunca su yerine bira içmiş Alman’a turistik yörelerdeki büfelerden bira almayı yasaklayın…
Dünya ile yarışabilmek için kaliteli üretim savaşı veren, şarabın doğduğu topraklara sahip Türkiye’de şaraba akıl almaz vergiler koyun…
Sonra da “Vur abalıya” dercesine turizmcilere kıyısından köşesinden vergi bindirin…
Hem de herkes dünya fiyatlarını açıkladıktan sonra…
Tam sezonun ortasında her şeye zam yapın…
Bunun sonu nereye varacak…
Ben her zaman söylüyorum: Bizim turizmcilerimizin hepsi sihirbaz…
Tüm bu engellemelere rağmen hala ayakta duruyorlarsa başka bir şey demek gerekmiyor.
Turizme gönül veren, turizmden ülkemize milyonlarla euro kazandıran, bütün zorluklara rağmen hala ayakta durmak için çabalayan turizmcilerimizi yürekten kutluyorum.
Kaçak içki katillerini ise insanlık suçu işledikleri için lanetliyorum.
Türkiye’nin kendine gelip bazı şeyleri görmesinin zamanı geldi de geçti bile…
GM dergisi araştırma yapmış…
Siyasi partilerin programlarında turizm yok…
Zaten milletvekili adaylarının arasında gerçek turizmci yok…
Gelir bir turizmci olmayan biri…
Allı pullu laflarla milleti uyutur..
Herkes onu bir şey biliyor sanır…
Arada birileri ona hocalık yaparken nemalanır…
Herkes zengin olur, olan gene turizmciye olur…
Demek ki Türkiye’nin turizmi yine sihirbaz turizmcileri kaldı…
Bu durumda en doğrusu Allah’a kaldı…
MENGEN FESTİVALİ KÖY PANAYIRI OLMAMALI
Geçen yazımı bazıları işine geldiği gibi yorumlamış.
Gazeteciler çağrılmadıklarını kızdılar giye geçiştirilmiş.
Bu kısır mantık Mengen Festivali'ni köy panayırı olmaktan kurtaramaz.
Yazının başlığındaki "Mengen Festivali Türkiye Cumhuriyeti'nin dünya festivalidir" sözünü okuyanlar ne demek istediğimi anlamalılar.
Türkiye'nin aşçı fabrikası Mengen'in güzide festivalini köy panayırı gibi gören zihniyeti bırakıp, uluslararası boyutlara taşımalı .
Almanya'nın Erfurt Köyü'ne gidip dünyanın her ülkesinden gelen aşçılarla yarışanlar, hala bununla öğünüyorlar.
Ben de Alman, İspanyol, İngilız, Fransız, İtalya, Meksikalı aşçıların Mengen Festivali'nde yarıştım diye öğünmelerini istiyorum.
Bu arada böyle bir festivalde Aydın Yılmaz adının hiçbir zaman unutulmamasını ve onun adına ödüller konulmasını diliyorum. Ama aşçılık dünyası sen-ben kavgasını sürdürüp, karvizitine "başkan" yazma kompleksinden kurtulmalıdır.
Aşçıbaşılığın ne kadar erdemli bir deyim olduğunu unutup "executive chef" diye yazarak kompleksleri tatmin etmeye çalıştıkça bunlar olmaz.
Aşçıbaşı, aşçı yardımcısı, aşçı yamağı Osmanlı'dan bu yana Türk mutfağının rütbeleridir.
Yabancıya kendini tanıtırken İngilizce "Executive Chef" dersin ama Türkiye'de herkesin bir ünvanı vardır. Yoksa bu zihniyetle karnıyarık, imambayıldı gibi önemli yelemklerimize bile yabancı isimler aranır.
Bu mantıkla hareket edersek benim adım Özkan Altıntaş... Bunu İngilice mi söylemeliyim?
Önce mesleğe, sonra mutfağa, sonra da yemeklere sahip çıkarken, aşçılık mesleığini bugünlere taşıyan rahmetli değerleri unutmayalım. Onlar adına ödüller koyalım.
Onları yüceltelim ve Allah katında onlara teşekkürü böyle gösterelim.
Yanlış anlaşılmaya gelince benim Mengen'e gelip gitmem önemli değil...
Böyle bir organizasyonla oraya dünya basını gelir.
Haberler yazılır, röportajlar yapılır:
Türk mutfağını zirveye taşıyan rahmetli ustalar anılır.
Günümüzün mutfağının ustaları tanıtılır.
Mengen bir dünya markası olur...
Türkiye'nin ve dünyanın Mengen Festivali olur..
Ama bu haliyle köy panayırı olmaktan öteye gidemez.