İSTANBUL- Sokaktaki insan önemini yeterince kavramasa da, “helâl gıda” meselesi, Müslümanların en önemli sorunlarından biriydi. Çünkü, inançlarının kendileri için çizdiği “helâl-haram” çizgilerini korumak, Müslüman olmalarının boyunlarına yüklediği bir vecibeydi.
Fakat bunu nasıl yapacaklardı?
Çünkü Müslüman bireyler teker teker gıdayı denetleyemezlerdi. Bu iş kurumların işiydi. Müslümanlar da hassasiyet derecelerine göre, şüpheli gıdalardan uzak durma yolunu tercih ettiler. İslami hassasiyeti olmayan firmaların gıda ürünlerini almadılar. Müslümanların bu hassasiyetini istismar edenler de çıktı. Onların sırtından haksız rekabete girişen de. Hatta, İslam’a hasım olan sermaye sahiplerinin, iş para kazanmaya gelince, nasıl haram karışığı mallarını helal diye pazarladıklarına şahit oldular. Müslümanların helâl gıda ile beslenme hassasiyeti yeni sektörler doğurdu.
Açgözlüler, bu sektörlerde suyun başını tutmak için, “Kalitesini arama, helâl ya, ona bak” mantığıyla iş kotardılar.
Yeni Şafak gazetesi yazarı Mustafa İslamoğlu: “Helâl gıda, İslam fıkhı zemininde değil, İslam ahlakı zemininde ele alınmalı” diyor. Gıda endüstrisinin sürekli büyümesi ve dönüşümü, tarımdaki teknolojik atılımlarla birlikte yeni olan “Helal Gıda” pazarını ortaya çıkardı. Tüketicilerin gıda konusundaki dini hassasiyetlerine cevap olarak doğan, küresel değeri 1 trilyon dolara yaklaşan bu pazar, “Helâl Gıda Sertifikası” veren sertifika kuruluşlarını da beraberinde getirdi. Mantar gibi çoğalan bu kuruluşların hangi ehliyetle bu işi yaptığı, kurumların uygulamaları arasındaki uyumsuzlukların meydana getirdiği sorunların nasıl çözüleceği ise cevapsız kalıyor. Bu durum dini kuralların doğru anlaşılmaması, din adamlarının bu konudaki yeterliliğinin sorgulanması gibi problemleri su yüzüne çıkarıyor.
Retail News, Ağustos 2012 sayısında, Helal Gıda, GDO, AVM'ler ve tüketim alışkanlıkları konularında Mustafa İslâmoğlu ile konuştu. Gen teknolojisinden sosyopolitik dengelere kadar uzanan bu derinlikli söyleşi, çözüme dair ilginç veriler sunuyor.
İşte Mustafa İslamoğlu’nun ilginç tespitlerinden bazı başlıklar:
Helal Gıda, İslam fıkhı zemininde değil İslam ahlakı zemininde ele alınmalı
“Manevi olan ruhun gıdası maddi olan bedenin gıdasından önce gelir. Kur’an, aklın kirli bilgiyle beslenmesini, bedenin kirli gıda ile beslenmesinden daha öncelikli ve büyük bir sorun olarak ele alır. Kalbin arınmasına ilişkin ayet sayısı, bedenin arınmasına ilişkin ayet sayısıyla kıyaslanamaz bile.”
“Ruhuna her Allah’ın günü leş yediren bir adam bunu dert edinmeyip, pidenin üstüne sürülen yumurta fırçasının kıllarını dert ediniyorsa, orada bir sorun var demektir”
“Fıkıh usulünde, bir şeyin serbestliğine değil yasaklığına delil aranır. Yasaklığına delil yoksa serbesttir. Bu, temel ilkedir.”
“Gıda meselesini ele alırken helallik ve temizlik ölçüsüyle ele almak gerekir.”
“Helal gıda, İslam fıkhı zemininde değil İslam ahlakı zemininde ele alınmalı”
Gıdayı herhangi birinin kutsamasına gerek yok
“Bizde Yahudilikteki 'Koşer' zihniyetinde olduğu gibi bir zihniyet yok. Yahudi hahamının suyu bile kutsaması ve suya koşer vasfı vermesi söz konusu. Bu tam da Kur’an’ın Tevbe 31’de kınadığı “Onlar hahamlarını ve ruhbanlarını Allah’ın astı olan Rabler edindiler” hitabına denk gelir. Hz Muhammed, bu ayeti “Onların haram dediğini haram bilmek, helal dediğini helal bilmek” olarak açıklar. Bu ayet Yahudi “koşer” sistemine kökten bir itirazdır. Yahudi din adamları sınıfı, kendilerini Tanrı yerine koyarak helal-haram tayini yapıyordu. Bir taşla iki kuş vuruyorlardı: Hem kendilerini dinin vazgeçilmezi makamına koymak, hem de insanların imanının sırtından geçinmek.”
“Gıda zaten Allah'ın bize verdiği bir ikramdır ve gıdayı herhangi birinin kutsamasına da gerek yoktur.”
Problem gıdayla ilgili değil, İslam'ı anlamayla ilgili
“ İslam'da Allah dışında otorite haram koyabilir mi? Bu gıdayla ilgili bir problem değil. Bu İslam'ı anlamayla ilgili temel bir problem. Bu problemi müslüman alimlerin kendi arasında çözmesi lazım.”
“İnsanı haram-helale sıkıştırmak, siyah-beyaza sıkıştırmak, köşeye sıkıştırmaktır. İslam insanı köşeye sıkıştırmaz. Sıkıştığı köşeden kapılar açıp kurtarır. Bu manada bugünkü “helal sertifika sektörü” İslam fıkıh felsefesinden daha çok Yahudi fıkıh felsefesini çağrıştırıyor:
Sertifikacılar prim veya para kazanacak diye, bu dinin evrensel kodlarıyla oynanamaz
“Birden fazla renkli etiket sistemi kullanılmalı. Mesela yeşilden kırmızıya doğru. Koyu yeşil, hafif yeşil, yeşil, açık yeşil gibi. Böyle bir skala kullanın ve Allah’ın kullarına lutuf olsun diye bıraktığı boşlukları siz doldurmaya kalkmayın. O boşluklara “meskûtun anh”, yani “sükut geçilen şeyler” denilir. Onlarda çok hikmetler gizlidir. İslam bir kavmin, bir ümmetin, bir milletin, bir zamanın, bir mekanın dini değil, bütün insanlığın bütün zamanlardaki tek dinidir. Sertifikacılar prim veya para kazanacak diye, bu dinin evrensel kodlarıyla oynanamaz.”
Devlet bu işin içinde olmamalı
“Diyanet laik bir ülkenin kurumudur. Diyanet bazı şeylere sertifika verebilir mi? Buna cesaret edebilir mi? Herkes biliyor: Edemez. Diyanet sertifika verecekse, daha düne kadar devlet içki üretiyordu. Daha düne kadar umumhaneler devlet himayesindeydi. Faiz kamu iktisadının temeli olmuş. Şimdi devletin işlediği haramları da Diyanet sertifikalandıracaksa burada çok ilginç bir durum var. Onun için ben Diyanet’in bu işe girmeye çok da hevesli olacağı kanaatinde değilim.”
Diyanet’in bu işteki rolü "hakemlik" olmalı
“Diyanet’in bu işteki rolü hakemlik olmalı. Koordine etmeli, organize etmeli, suiistimalleri önlemeli, istismarı önlemeli, bu işten beslenmemeli. Hepsinden önce sertifikasyon fetva kurulu oluşturulmalı. Bu kurul mukallit, mezhebini dininin önüne almış hocalardan değil, muhakkik, misyon ve vizyon sahibi dini ve dünyayı bilen alimlerden oluşmalı. Fıkıhçı değil, tefakkuh ehli olmalı. Hayatı klasik fıkha değil, klasik fıkhı Kur’an’a arz edecek bir yeterlilikte olmalı. Bu alimler pastadan bir pay almamalı.”
Kur’an, haramı helalleştirme konusunda on kat daha titizdir
“Haramlar bellidir. Helalleri haramlaştırma konusunda Kur’an, haramı helalleştirme konusundan on kat daha titizdir. Bunu görmek için sadece En’âm suresi bile yeter.”
Domuz sınırsızlığı simgeler
"Domuz yasağının başlangıç noktası domuz eti yasağıdır. Fakat aslında domuz yasağının maksadı “domuzlaşma” yasağıdır. Domuz hayvanlar içinde sınırsızlığı temsil eder. Üremesi, yemesi, çiftleşmesi, büyümesi sınırsızdır. Sınırsızlığı temsil eden domuz üzerinden Kur’an ahlâki bir ders verir: Sınırsızlık yasaktır. Domuzlaşmış bir göz bakacağını, domuzlaşmış bir kulak dinleyeceğini, domuzlaşmış bir ağız söyleyeceğini seçmez. Ahlaki mesaj açıktır: Sınırsız olma... Sınırsız olursan domuzlaşırsın."
GDO'nun temelinde kapitalist ahlâk yatıyor
“GDO'nun temelinde kapitalist ahlâk yatıyor. İslam “rızık evrenseldir” derken, kapitalizm “açlık evrenseldir” diyor. GDO problemini iki kelimeyle ifade edecek olsak o iki kelime “daha çok” olurdu. Kimin problemidir “daha çok”? Bir insan, “daha çok” olanı yüceltmişse eğer, “daha iyi” olandan vazgeçmiş demektir. “
Gen bilimi, laboratuvarda organ üretsin
“Gen bilimini mutlaka kullanmalıyız. Diğer türlü ağaçların aşılanmasına da karşı çıkmamız gerekir. O da bir transferdir. Oysa ayvayı muşmulaya, muşmulayı da ayvaya aşılarız. Çekirdeği tutuyorsa aşısı da tutar. Gen teknolojisi insanlığın hayrı için organ naklinde pekala kullanılabilir. Organ mafyası, canlı canlı insanları kaçırıp parçalayacağına gen bilimi, gen çalışmalarıyla laboratuvarda organ üretsin.”
Damağına tapan bir nesil ortaya çıkardılar.
"Helal gıda konusunu ele alırken “helal damak” diye bir kelimeyi hiç kullanmıyoruz. Oysa ben kullanıyorum bunu. Helal damak, haram damak. Damağı tahrif ediyorlar. O damağın tadı doğal tat değil. Oluşturulmuş, manipüle edilmiş bir damak. Damağına tapan bir nesil ortaya çıkardılar. “Damağa tapılır mı?” diyeceksiniz? Vallahi damağa tapıyorlar. Manipüle edilmiş bir damak. Doğal tat değil. Süt, peynir, zeytin, yumurta, bal yemeyen bir damak. Niye? Kola var, cips var, çikolata, kızarmış patates var. Cips yumurtanın yerine, çikolata balın yerine, kola sütün yerine. Yani aslında bir ikame zinciriyle karşı karşıyayız"
AVM'ler masum değil, bakkalı ve küçük esnafı tercih ediyorum
“AVM'leri masum olarak görmüyorum. AVM'leri kapitalist hayat tarzının bir tür mabedleri olarak görüyorum. AVM'ler hayatın insansızlaştırılması projesinin bir parçasıdır bana göre.”
“Bakkalı ve küçük esnafı tercih ediyorum. Bakkala, bakkallığa biraz farklı bir anlam yüklemeye başladım. Selam vereceğim, selamım alınacak. Üstü çıkışmazsa “kalsın beyim” diyecek. Ben de diyeceğim ki “bir dahaki uğrayışta vereceğim.” Sözüm sözüne, gözüm gözüne değecek. “
Retail News
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.