Son zamanlarda havacılık medyasının internet kanadında bazı oluşumların ayak seslerini duyuyoruz. Adına Sivil Havacılık Akademisi denen bu oluşumun yayınladığı bildirgenin saygı duyulacak görüşlerinin yanı sıra, ifrata kaçan düşüncelerini de gördük. Satırlarda iyi vurgular yapılmış, cümleler gerçekleri işaret etmiş, paragraflarda ise biraz mesleki taasup izleri kalmış ve bildirgenin tamamına baktığımızda ise ben de bunun altına imzamı atarım diyemediğimiz durumlarla karşı karşıya kalabiliyoruz.
Örneğin "Sivil havacılığımızda çok yönlü-çok etmenli sorunlar yumağı mevcuttur ve bu, sistemin içindeki hemen herkes tarafından farklı açılardan tespiti yapılan bir gerçektir" sözüne katılıyor ve imzamı altına atıyorum. Ama gelin görün ki, " Sivil havacılığımız bugünkü haliyle sadece kâr ve büyüme rakamlarına endeksli bir düşünce yapısına sahip kişileri tatmin etmekte. Kazalar ve kaza gibi uçuş olayları devam ettiği müddetçe söylenen kuru sözlerin, çizilen olumlu tabloların hiçbir anlamı yoktur. Sistemi sırtında taşıyan uçuş ve yer ekipleri, işlerini kaybetme kaygısıyla gözlemledikleri olumsuzlukları açıkça anlatamamakta, ya istifa dilekçelerinde veya internet ortamlarında isimsiz iletilerle paylaşmaya çalışmaktadırlar." cümlesinde anlatılanlara aynen katılmayarak karşı görüşleri çok net anlatabilirim.
Ülkemizdeki ölümlü kaza oranının 3.60 olduğu vurgulanırken , kaza oranı düşük olan şirketler olarak Delta ve British Airways'in 0.17'lik oranı nasıl aynı kategoride ele alınabilir. Ülkeler, şirketler, kişiler arasındaki somut farkları gözardı ederek böyle bir sonuca ulaşmak mümkündür. Ama bu ne kadar doğrudur. Bunu iyi sorgulamak lazım. Oranları verirken Kenya (2.85); Hindistan (3.53); İran (3.54) ve Pakistan (4.55) diye vermenin de belkide onlarada haksızlık olduğu gerçeğini kabul etmek lazım. Bildirgede Air Canada 1983, British 1985, Lufthansa 1993, KLM 1994 yılından bugüne hiç kaza yapmayan şirketler olarak veriliyor. Bunlar bizi her zaman doğruya ve gerçeğe götürmeyecek olan bilgilerdir. Fakat, "1974 yılından bugüne (36 yılda) ulusal havayolu şirketlerimizin 13 büyük kaza yapmış olmasına bağlıdır; bu durum sistemde sadece bugünkü yöneticilere mâl edilmesi haksızlık olacak daha derin sorunlar olduğunun göstergesidir." sözlerini gerçekçi çok doğru ve adil buluyorum, altına bende imzamı atıyorum. Son 7 yılla ilgili yapılan değerlendirmeyi ise hiç kimse kusura bakmasın ama sübjektif buluyorum. Kaza oldu diye sektör geriledi diyemeyiz. Tam aksine başta SHGM'nin ulusal gücünün yanı sıra, uluslarası bir güç olması ve adından söz ettirmeye başlaması son 5 yılın eseridir. Bunda Dr. Ali Arıduru'nun otoriteyi ( SHGM) iyi yönlendirmesinin çok büyük katkısı vardır.
Bildirgede deniliyor ki. "Sivil havacılığımızın ivmeli büyümesi dikkate alındığında, havayolu şirketlerinin de, sivil havacılık otoritemizin de, kalifiye eleman ve teknik altyapı yönünden bu büyümenin gerisinde kaldığı görülmektedir." Bu sözlere cevaben derim ki , SHGM bir çok konuda özel sektörün önüne geçmiştir. Hem de az sayıdaki, çok az maaş alan elemanları ile.
Yine aynı bilidiride " Mevcut yapısıyla SHGMnin sivil havacılığımızı kayda alma, kontrol etme ve denetleme kapasitesi yeterli değildir; sertifikasyon, dokümantasyon ve kural koyma işlevleri sınırlıdır. " gibi haksız bir itham yer almaktadır. Bu bildiriyi kaleme alanların SHGM'nin 300'ü aşkın uçağa ve yüzlerce değişik hava aracına hizmeti kaç kişiyle götürdüğünü bilerek bu cümleyi sarfetmesi ne kadar doğru bir tavırdır. El insaf derim, başka bir şey demem. Eleştirmek en doğal haktır ama, haksız eleştiri hak değil haksızlıktır. Kusura bakmasınlar ama burada ben bunu gördüm. Siz 139 kişiyle hizmet verirken, örnek verilen ülkelerde yüzlerce kişi çalıştıran kurumlarla aynı kefeye konulup, aynı terazide tartılıyorsunuz.
Sivil Havacılık Akademisini oluşturanlara derim ki, bildirgede yer alan diğer iyi niyetli ve gerçekçi yaklaşımlarınızda daima yanınızda olurum. Ama insanları haksız eleştirirseniz, kurumları hak etmediklerinin ötesinde küçük düşürürseniz sizinle ortak paydada buluşmamız zor olur. İyi uçuşlar Türkiyem