ÖZKAN ALTINTAŞ-TÜRKİYE TURİZM
İSTANBUL /EDİRNE- Türk turizminde farklılıklar yaratan seyahat acenteleri kervanına katılan Gülentur televizyonun “Davetsiz Misafir” programının sevilen yıldızı Turgay Başyayla ile brlikte turlara başladı.
Bizde Gülentur'un "Davetsiz Misafirler" turuna katılarak günü birlik Edirne'yi görmek ve gezmek fırsatı bulduk. Gülentur’ur düzenlediği Edirne turuna katılan Turgay Başyayla türküleri ile yolculuğa renk katarken, her gittiği yerde hayranlarının hücumuna uğradı. Gülentur’un konuları ise hem sanatçı hem de televizyoncu bir yıldızla seyahat etmenin keyfini yaşadılar.
İstanbul Kadıköy’den otobüsle başlayan yolculuğa Gülentur’un sahibi Tolga Çakır ile müdürü Volkan Köksal eşlik etti. Yol boyunca misafirlerin istediği türküleri söyleyen Turgay Başyayla başından geçen olayları anlatarak seyahate farklılık getirdi. Böylece yaklaşık üç saatlik yolculuğun nasl geçtiğini kimse anlamadı.
Tabyaların için su basmıştı
ŞÜKRÜ PAŞA ANıT MEZARı
Şükrüpaşa Anıtı ve Balkan Savaşı Müzesi: Anıt müze 26 Mart 1913 Balkan Savaşı ve şehitlerin anısınına yapılmış olan bir komplekstir. Savaş sırasında Şükrü Paşa anıtına yokluk içinde Edirne'yi savunan Şükrü Paşa'nın Edirne'nin savunma yerlerinden biri olan Kıyık Tabya ya mezarı getirilmiş ve anısına bir anıt yapılmıştır. Anıtla birlikte burada bulunan tabyada Balkan Savaşlarını anlatan ve Edirne halkının elinde bulunan eşyalardan oluşan bir müze oluşturuldu. Gazi Mehmet Şükrü Paşa’nın Anıt Mezarı ziyaret edildi. Şehitlerimiz için birer Fatiha okundu. Burada düşmana karşı savunma yapılan sığınaklar ve müze gezildi.
YENİ SARAY SULAR ALTINDA
Edirne gezisi Meriç kıyısında bulunan yeni Saray’da devam etti. Ancak yağmur nedeniyle taşan Meriç Nehri’nin suları nedeniyle kapanan yollardan Kırkpınar Güreşleri’nin yapıldığı yere geçilemedi. Yeni Saray 1874’te Rusların saldırısı üzerine komutanların emriyle ateşe verildiği için halen büyük bölümü enkaz halinde duruyor.
DÜNYANIN İLK AKIL HASTANESİ, 2.BEYAZID KÜLLİYESİ
Dünyanın ilk akıl hastanesine sahip olan 2. Beyazıd Külliyesi’nde Şifahen ve camiyi gezdik. O devirde Avrupa’da akıl hastalarını içlerine şeytanlar girdi diye çukurlara kapatıp üzerlerine kızgın yağlar dökülürken, Edirne’de müzik ve su sesi ile tedavi ediliyorlardı. Şifahane’nin içinde o devirde tıpta kullanılan aled edevat yanında, tedavi yapılan hastaların ve doktorların maketleri yer alıyor. Bid sağlık müzesi haline gelen Şifane’nin kurulmasında emeği geçen Dr. Sühely Ünver’e de özel bir yer ayrıldığını gördük. 2. Beyazıd Camii ise yıllara meydan okurcasına hala dimdik ve haşmetli görünüyordu.
TÜRKAN BEBEK ANISINA EDiRNE BEBEKLERİ
Geziden ayrılırken küçük bir dükkanda ünlü Edirne bebeklerini ve Edirne’nin yine o kadar ünlü süpürgesini gördük. Renk renk farklı kıyafetlerle süslenen bebekler turistler tarafından ilgi görüyor. Edirne bebeği, Bulgar askerleri tarafından açılan ateş sonucu annesinin kucağında şehit edilen 17 aylık Türkan bebeğin simgesi olarak yapılıyor.
1984-1989 yılları arasında Bulgaristan’daki Türkler dünyanın gözü önünde büyük zulümlere maruz kaldı. Todor Jivkov rejiminin uyguladığı asimilasyon politikası sonucu yüzlerce Türk soydaş hayatını kaybederken yüzbinlerce kişi topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Bulgar zulmünün sembol ismi ise 1984 yılında Bulgar askerlerinin kurşunu ile annesinin kucağında şehit edilen 17 aylık Türkan Fevzullah’tır. Türkan bebek için Bulgar zulmünün yıldönümünde Edirne’de anma törenleri yapılıyor. Türklere uygulanan asimilasyon politikasının unutulmaması için Edirne Belediyesi Şükrüpaşa Mahallesi’nde yaptığı bir parka Türkan bebeğin anıtını dikti. Edirne bebekleri ise Türkan bebeği simgeliyor.
EDİRNE’NİN MUTLU EVLİLİK İÇİN AYNALI SÜPÜRGESİ
Edirne süpürgesinin üzerinde üç ayna bulunuyor. Evlenen gelinin çeyizi arasına konulan aynalı süpürgeyi gördük. Edirne kültüründe vazgeçilmez bir yeri olan aynalı süpürge, evlenecek her genç kızın çeyizinde bulunmak zorundaydı. Bu süpürge gelin adayı tarafından bizzat hazırlanırdı. Aynalı süpürgenin süpürgesi evlenecek kızın çalışkanlığı, temizliği ve saflığını, ayna ise güzelliğini simgeliyor. Aynanın bu evliliğe ışık olması dileği ile aynalı süpürge bir ömür boyu saklanıyor.
MİMAR SİNAN’IN USTALIK ESERİ SELİMİYE CAMİİ
Osmanlı döneminde yaptığı eserler ile bir döneme imzasını atan büyük mimarın “ustalık” eseri olan Selimiye Camii’ni dolaştık. Mimar Sinan’ın Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, onun sanatının gelişmesinin göstergesidir. Bunların birincisi İstanbul'daki Şehzade Camii ve külliyesidir. Mimar Sinan’ın bu eseri için çıraklık dönemi eseri denilir. Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en muhteşem eseridir. Bu eser kendi söyleyişi ile kalfalık döneminde, 1550-1557 yılları arasında yapılmıştır Mimar Sinan’ın en büyük eseri ise, 86 yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" diye belirttiği Edirne’deki Selimiye Camiidir (1575).
Mimar Sinan 84 Cami, 52 Mescit, 56 Medrese, 7 Darül-kurra, 20 Türbe, 17 İmaret, 3 Darüşşifa (hastane), 5 Su yolu, 8 Köprü, 20 Kervansaray, 36 Saray, 8 Mahzen ve 48 de Hamam olmak üzere 364 eser vermiştir. Büyükçekmece Köprüsü üzerinde kazılı olan mührü, onun aynı zamanda mütevazı kişiliğini de yansıtmaktadır. Mühür şöyledir: El-fakiru l-Hakir Ser Mimaranı Hassa. Yani "Değersiz ve muhtaç kul, Saray özel mimarlarının başkanı" demektir. Eserlerinin bir kısmı İstanbul’dadır. 1588 de İstanbul da vefat eden Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’nin yanında kendi yaptığı sade türbeye gömüldü.
SU
SU BASKININDAN TREN İSTASYONU’NU GÖREMEDIK
Sırada tarihi tren istasyonu, Edirne Gar’ı vardı. Ancak taşkın suların bütün vadiyi kaplaması nedeniyle otobüsümüz bir set üzerinden ulaşmaya çalıştı. Ancak yol bitince şoför ustalıkla geri dörmeyi başardı. Bu dönüş sırasında otobüsün suya yuvarlanmasından korkanlar aşağı indi. Otobas dönünce ise şoförü alkışladılar.
Osmanlı İmparatorluğu devrinde Chemins de fer Orientaux (CO) tarafından İstanbul-Viyana tren hattı döşenirken, güzergah Edirne'den geçiyordu. Ancak bu hat şehre girmedi, yerine Edirne şehir merkezinin 4 km güneybatısında Karaağaç kasabasında bir tren istasyon inşa edildi. Karaağaç Tren İstasyonu, Edirne'nin Karaağaç kasabasında bulunan ve II. Abdülhamit devrinde yaptırılan tren istasyon binasıdır. Edirne Tren Garı olarak inşa edilmiş olan bina günümüzde Trakya Üniversitesi Rektörlük Binası olarak kullanılıyor. İstanbul'daki Sirkeci Garı örnek olarak yapılmış gar binalarından birisidir. Şark Demiryolları Şirketi adına Mimar Kemalettin Bey tarafından neoklasik üslupta inşa edildi. Üç katlı, dikdörtgen planlı ve 80m. uzunluğunda bir yapıdır. İstanbul'u Avrupa’ya bağlayan demiryolunun en önemli istasyonlarından birisi idi
Karaağaç Tren İstasyonu büyük bir ana bina yapımı ile açıldı. Fakat tren istasyonunun yapıldığı yer Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası Yunanistan tarafından işgal edildi. Türk Kurtuluş Savaşı'ndan ve Lozan Antlaşması imzalandıktan sonra Yunanistan, Anadolu'da yaptığı tahribat ve mezalimin tazminatı olarak Karaağaç kasabasını Türkiye'ye verdi. Böylece tren istasyonu da tekrar Türkiye sınırlarına dahil oldu. Fakat sınırların değişmesiyle, trenler İstanbul'dan Edirne'ye ulaşmak için Yunanistan'a girmek zorunda kalıyordu; bu yüzden yeni bir demiryolu hattı inşası başlatıldı. Ağustos 1971'de, Pehlivanköy-Edirne arasındaki yeni demiryolu hattının açılmasıyla Bulgaristan'a gitmek için Edirne şehir merkezinin kuzeybatısında yeni tren garı açıldı. Yunanistan sınırına Uzunköprü Tren İstasyonu'ndan gidilmeye başlandı.
KAVALA KURABİYESİ ALDIK
Yol boyunca herkesin dilinde Kavala kurabiyesi vardı.Sonunda Kavala kurabiyesi almak üzere ünlü Arslanzade’ye gittik. Bize çeşitli kurabiyeler ve tatlılar ikram ettiler. Ama sonunda ünlü kurabiyede karar kılarak bir kaç kutu aldık.
EDİRNE’DE CİĞERİN TADINA VARMADAN OLMAZ
Sırada Edirne’nin ünlü yaprak ciğeri vardı. İstanbul’da düzenlenen Cankurtaran yenlikleri’ne katılan Kemal Usta kendine yeni bir ortak bulmuş ve dükkanın adını Tarihi Ciğerci Bahri Bey koymuşlardı. Kemal Usta’nın oğlu ise diğer dükkanda duruyordu. Bahri Bey servise, Kemal Usta üretime bakıyordu. Kapıda bizleri güleryüzle Bahri Bey karşıladı.
Önce işkembe çorbası aldık. Muhteşemdi. Ciğerler ise ağızda eriyordu. Yanına birde cacık verdiler. Böyle lezzet olamazdı. Kavrulmuş biberi yerken, dükkanın tavanından sarkan biberlerin görüntüsü bir hoştu. Çok gezmiş, iyice acıkmıştık. Ciğerder sonra kendimize geldik ve tüm yorgunluğumuz geçti. Şehri dolaşmaya çıktık.
100 BEKÇİLİ ALI PAŞA ÇARŞıSı
Önce Edirne’nin kapalıçarşısı olan Ali Paşa Çarşısı’nı dolaştık. Ali Paşa Çarşısı Kanuni Sultan Süleyman'ın son yıllarında dört yıl kadar Sadrazamlık yapan Hersekli Semiz Ali Paşa tarafından 1569 yılında Mimar Sinan'a Kırklareli'nde yapılacak bir camiye gelir temin etmek amacıyla yaptırılmış. Her gece yüz adet bekçinin çarşıyı beklediği ve değerli eşyalarla dolu dükkanları koruduğu söyleniyor. Çarşının bir özelliği de kemerlerinin kırmızı-beyaz taştan yapılmış olması. 1992 yılında elektrik kontağından çıkan yangın sonucu çarşı harabe hale gelmiş. O dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in önayak olmasıyla çarşı 5 yıl süren onarımdan sonra 1997 tarihinde tekrar hizmete açılmış..
EDİRNE'NİN MODERN YÜZÜ: SARAÇLAR CADDESI
Edirne’nin İstiklal Caddesi diyebileceğimiz Saraçlar Caddesi’ne girdiğimizde şehrin modern yanı gözlerimizin önüne serildi. İstanbul’daki gibi dünya markası kafeler, mağazalar cadde boyunca sıralanıyordu ve çok kalabalıktı. Edirne’de müthiş bir değişim vardı. Bulgaristan’dan hafta sonu gelenler bu caddeden ayrılmıyorlardı. Bir kafeye oturup yorgunluk atmak için çay içtik. Sonra ise yol buşonca vitrinleri seyrederek yürüdük.
Otobüsümüz bizi selimiye Camii’nin yanındaki parkta bekliyordu. Dönüş yoluna çıktığımızda Turgay Başyayla yine türkülere başladı. İstanbul’a nasıl vardığımızı anlayamıdık. Gülentur sayesinde güzel bir günü birlik tur yapmıştık. Herşey çok güzeldi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.