Son günlerde siyasiler beka kelimesini çok kullanmaya başladılar. Gençler bu kelimeyi tanımıyor, ne demeye geldiğini anlamıyor. Çünkü Türkçe değil, Arapça kökenli bir kelime beka. Devamlılık, kalıcılık, ebedilik anlamında kullanılıyor.
Giderek Araplaşıyoruz ya, güzelim Türkçe’mizi de hırpalayıp duruyoruz. Bazılarımız kültürünü cümlelerin içine İngilizce ve Fransızca kelimeler yerleştirerek göstermeye çalışır. Günümüzde de Arapça kelimeleri kullanmak moda haline geldi. Devamlılık ve kalıcılık kelimelerinin suyumu çıktı da, Arapça beka kelimesini kullanıyoruz? Hem de en yetkililerin ağzından…
Her neyse, seçime yaklaştığımız şu günlerde siyasetçilerin dili, devletin devamlılığına ve kalıcılığına zarar veriyor. Seçime değil, harbe gidiyoruz sanki.
Oysa tüm siyasetçilerin ve tüm siyasi partilerin, Türkiye’nin birliğinde, bütünlüğünde, esenliğinde buluşmaları ve bunu ortak hedef haline getirmeleri şart. Şart ama siyaset sahnelerinde birbirini vatan hainliği ile suçlayanlara bile rastlıyoruz. Vatan hainliği çok ağır bir suç. Böyle bir suçlamayı önüne gelen yapamaz. Elinde belge ve delil olan kişiler, savcılığa suç duyurusunda bulunabilirler. Bunu yapmak yerine kürsülerden rakipleri vatana ihanetle suçlamak, olsa olsa ucuz bir politika olabilir.
İktidar, ana muhalefet partisini teröristlerle ve vatan hainleriyle işbirliği yapmakla, onları desteklemekle suçluyor. Bu çok büyük bir iddia olup, yargı organları dahil, herkes sessiz kalıyor. CHP neden şikayetçi olmuyor, böylesine büyük ve ciddi bir suçlamayı geçiştirmek yerine, niçin yargı organlarına başvurmuyor? Anlamak mümkün değil. AKP Genel Başkanı her fırsatta, her konuşmada, her akşam televizyonlarda CHP’nin HDP ile işbirliği yaptığını söylüyor. Ama buna ciddi bir tepki, etkili bir cevabı işitemiyoruz. Bu iddiayı doğrulayacak izler ve görüntüler varsa, bunlara sebep olanların cezalandırıldığını duyanınız var mı?
Partiler işi gücü bırakmışlar, hepsi iki ay sonra yapılacak belediye seçimlerine odaklanmışlar. Yahu millet kan ağlıyor, çarşı pazarda yangın var, fırsatçılar milletin kanını emiyorlar. Kim bakacak bunlara, kim meşgul olacak ciddi sorunlarla? Seçim nedeniyle devletin işleri durdu duracak. Her şeyi seçim sonrasına bırakıyorlar. Hele belediyelerin halini hiç sormayın. Hizmetler bıçak gibi kesildi. Yetkili kimi arasanız makamında yok. Başkanların çoğu Ankara’da kulis yapıyorlar. Tekrar seçilme umudu kalmayanlar ise, halen temsil ettikleri kente küs sanki.
Akdeniz ve Ege büyük bir felaket yaşadı. Sağanak ve sert yağışlar, seller, hortumlar, yetmedi depremler milyonlarca insanı feci şekilde etkiledi. Tüm tarlalar seller altında kaldı, seralar parçalandı ve uçtu, muazzam zararlar meydana geldi. Televizyonlara bakıyorum, devletin en önemli makamlarını işgal edenler, aday tanıtım toplantılarında. Tarlalarda muhalefet liderlerine rastlarım sandım ama onlar da meydanda yok. Millet sahipsiz dostlar. Atılan nutuklara filan kulak asmayın. Hepimizi şöyle sarıp sarmalayacak bir devlet gücüne ihtiyacımız yok mu? Felaket geçiren çiftçilerimizi, dükkanlarını su basan esnafımızı kucaklayacak, zarar gören insanımıza umut verecek politikacılar, yöneticiler nerede? Ev ev dolaşıp oy isteyenler, köy köy dolaşıp zarara uğrayanlara çare üretseler ya…
İşsizlik almış başını gitmiş. Hayat pahalılığı milleti canından bezdiriyor. Kapanan fabrikalar, işinden çıkarılan insanlar, sürekli yaşanan iflaslar, konkordatolar filan, bizi yönetenleri hiç ürkütmüyor mu? Evet doğal afetlere diyeceğimiz bir şey yok. Selleri, hortumları, depremleri önleyemeyiz ama ülkeyi iyi yönetemediğimiz için meydana gelen sıkıntılara da mı çare bulamayız? Bulamayacaksak eğer, niye işgal ederiz ki yönetim koltuklarını?
Güçlükleri, zorlukları birlik ve beraberlikle aşabiliriz. Öyle birbirimizi suçlayarak, kötülüyerek, karalayarak bir noktaya varamayız. Bir dar boğazdan geçiyoruz, zor günler yaşıyoruz, ekonomik krizin içinde debelenip duruyoruz. Böyle bir durumdan el ele, gönül gönüle vererek, milletçe dayanışarak çıkabiliriz. Öyle zart zurtla çözülmüyor işler, hallolmuyor problemler. Evet, güzel işler de yaptık, kötü şeyler de. Ama vardığımız kötülük istasyonu, yapılan iyilikleri de sıfırlıyor. Bunu artık görmek lazım. Yollar, barajlar, alt-üst geçitler, havaalanları falan iyi de, millet bir aç kalmaya görsün, inançlarını bile yer. Bunu unutmayalım.
Lafım sadece politikacılara değil, görevini iktidara yaslanarak sürdüren medyaya da bakmak gerek. Çuvaldızı biraz da bizim mesleğe batıralım. Hadi politikacılar sorumluluklarını ihmal ediyor, milletin sıkıntılarını çözemiyor da, bizim medya görevini layıkıyla yapıyor mu acaba? Ne gezer, ülkenin bunca sorunu varken, eften püften işlerle uğraşıyorlar. Televizyonlara bakın, çoğu ya yemek programı yapıyor, ya ağlak dizi filmler yayınlıyor, ya da sanki milletin parası çokmuş gibi devamlı reklamlar gösteriyor. Hele akşamları yayınlanan malum tartışma programları yok mu, izleyen ne diyeceğini şaşırıyor. Öyle profesörler çıkıyor, öyle rezaletler anlatıyor, öyle kehanetlerde bulunuyorlar ki, bunların gerçekten profesör olup olmadıklarından kuşkulanıyor insan. Aslında bu konuda da söylenecek çok şey var ama şimdilik bu kadarla yetinelim.
Beka lafını kullanmadan devletin devamlılığı ve devamı için, başta politikacılar olmak üzere hepimize büyük ve ciddi görevler düşüyor. Bunun sorumluluğu içinde hareket etmemizde fayda var. Birlik ve beraberliğimizi koruyarak, ülkemizi tehdit eden iç ve dış tehlikelere karşı milletçe birleşmeliyiz.