• BIST 9724.5
  • Altın 2968.283
  • Dolar 35.1895
  • Euro 36.7272
  • İstanbul 7 °C
  • Ankara 4 °C
  • Antalya 11 °C

Gıdalardaki sahteciliği nasıl önleriz?

Fikri Türkel

Balın sahte, zeytinyağının karışık olduğundan yani yiyeceklerin hileli oluşundan, gıdaların aslına uygunluğundan şüphe duymayan var mıdır?

Geçenlerde gece yarısı Prof. Dr. Mehmet Pala aradı. Hocamız, acil bir şey olmasa geç saatte aramazdı. Meğerse ertesi sabah, gıdaların aslına uygunluğuna dair bir toplantı varmış. Bu tür konulara benden başka gazeteci ilgi göstermezmiş, illa aralarında olmam gerekiyormuş…

Haliyle, bütün randevularımı iptal edip, “Authenticity” yani aslına uygunluk toplantısına gittim.

Çünkü aslına uygunluk sadece Türkiye’nin sorunu değil. Bütün dünya gıdalardaki karışma, bulaşma ve hile ile baş edemiyor. Ve Avrupa buna nasıl çözüm bulmuş, bilmeliydim.

Avrupa konuyla ilgilenmeye 80’li yıllarda başlıyor. Ancak hızlandıran olaylar, çözüm için aciliyet gerektiriyor.

SÜTTE MELAMIN SKANDALI

2008 yılında Çin’de süte melamin karıştığı ortaya çıkınca, bütün dünya gıda hileleri üzerine düşünmeye başladı. Sütte melamin skandalı sonrası 6 çocuk öldü ve 300 bin kişi olaydan olumsuz etkilendi.

Daha “sütte melamin” olayı tazeliğini kaybetmeden 2013 yılında Avrupa’da “at eti” skandalı çıktı. Burada olay doğrudan sağlıkla ilgili değildi. Malum Fransa’da at eti makbul bir yemek. Yine de İngiltere başta olmak üzere, at eti karışmış ürünler market raflarından toplatıldı. Tartışma farklı ülkelere sıçradı ve pek çok şirket için soruşturma açıldı.

At eti tartışmaları sürerken, bir cezaevinde müslüman hükümlülere domuz eti yedirildiği iddiaları ortaya atıldı.

Konu tüketiciyi yanıltmanın ötesine geçiyordu. İnançları zedeleyen, vejeteryan gibi beslenme tercihlerine aykırı temel insan hakları ihlallerine varan bir durum söz konusu oldu.

Tartışmalar farklı ürünlere doğru genişleyince şaşırtıcı gıda hileleri ortaya çıktı: Dünyaca ünlü Yeni Zelanda’nın Manuka balı ile ilgili durum bunun başında geliyordu. Sadece İngiltere’ye, Yeni Zelanda’da üretilen Manuka Balının en az on katı ithalat yapılmıştı.

Avrupa ülkelerine gelen Asya menşei balların yüzde 50’den fazlası şeker veya başka şurup karıştırılmış olduğu belirlendi.

Bir araştırmacı bana, Türkiye’ye gelen Çin menşei propolislerin yüzde 95’inin de gerçek propolis olmadığını söylemişti. Yani sorun tahminlerin ötesinde.

İşte bu süreçte Avrupa Parlamentosu, gıdalardaki tağşiş, taklit, hile, karışma ve bulaşmayı inceleyen bir komisyon kurdu.

AVRUPA’DAKI BAŞLICA GIDA HILELERI

Komisyon sonucunda görüldü ki katma değerli gıda ürünlerinde tağşiş ve hileler tahminlerin ötesine varmış. Komisyon en fazla hilenin olduğu bir liste hazırladı. Buna göre ilgili ürünler ve hile şekilleri şöyle açıklandı:

1. Zeytinyağı ve Hindistan Cevizi Yağı: Menşei, tağşiş, taklit vs.. Sürekli duyarız, İtalyanlar Türk veya Tunus dökme zeytinyağlarını alıp, kendi markasıyla Avrupa’da satıyor. Analizler de bunu doğruluyor.

2. Balık : Hayvan türlerinin ve kökeninin kontrolü (vahşi veya çiftlik hayvanları). Unutmayalım ki levrek, çipura ve alabalıkta Avrupa’nın en büyük tedarikçisi Türkiye’dir.

3. Organik gıdalar: Doğal ve endüstriyel ürünlerle karışma, yanlış tescil.

4. Et ve Süt Ürünleri : Hayvan türlerinin ve kökeninin kontrolü. Kullanılan yem türlerinin kontrolü (çimen veya mısır silajı gibi) sulandırma tespiti, aroma kontrolü (örn; meyve, vanilya v.s.); coğrafik orjin kontrolü.

5. Hububat ve Tahıllar: Çeşit Tayini; coğrafik menşei kontrolü. Basmatı pirinci: pirinçteki basmati oranının tespiti.

6. Bal ve Akçaağaç şurubu: Şeker ilavesi veya diğer bildirilmemiş katkı maddelerinin algılanması ve coğrafik menşei kontrolü

7. Kahve ve aromalar: Karşılaştırmalar örn; Arabica-Robusta ve kahve-hindiba v.s. / Çayda, kahvede ve guarana içeren içeceklerde doğal ve sentetik kaynaklar arama / coğrafi menşei kontrolü . Bir tadın doğal olarak X’den olup olmadıgının kontrolü (vanilya, Anason tohumu, acı badem, tarçın, linalol, vb) doğallık veya sentetiklik kontrolü.

8. Şarap ve bira: Şeker, seyreltme veya gliserol ekleme, ürünleri köpüklemedeki süreç, izotopik profil uygunluğunun tespiti ve coğrafik orjin kontrolü. Alkolün botanik köken kontrolü, su, tatlı ve tatlandırıcı (mevcut düzenlemeler ve / veya ürün özelliklerine göre) ilavesi tespiti;

9. Meyve suyu ve ilgili ürünler: Şeker, su, gıda boyaları, aroma veya diğer bildirilmemiş katkı ilaveleri, meyve oranı tespiti ve coğrafik orjin kontrolü.

10. Tekstil ürünleri: Kullanılan hammaddelerinin menşei, doğallığı. Kaz tüyü Fransız mı, Çin mi? Veya Giza pamuğu mu, GDO’lu pamuk mu?

Peki, bu bizi niye çok ilgilendiriyor?

Fransa, 1981 yılında ilk olarak şaraba katılan şekerin oranını tespit etmek için analiz yapılmaya başlanıyor. Analizin adı SNIF-NMR. Bununla Avrupa pazarını kontrol etmek amaçlanıyor. 90’lı yıllarda dört ayrı analiz geliştiriyorlar. Bu laboratuvar daha sonra adını bu metodun tersten okunuşuyla Eurofins olarak ortaya çıkıyor.

AUTHENTICITY NEDIR?

Bu analizlerin genel adı “Authenticity” olarak belirleniyor yani otantik. Kelime güvenilirliği, özgünlüğü de ifade ediyor. Türkçe olarak “aslına uygunluk” en doğru tanımlama olabilir.

Yukarıdaki ürün kalemlerini incelerseniz, meyve suyu, zeytinyağı, hububat, süt ürünleri, bal gibi Türkiye’nin ihraç kalemleri arasındaki ürünlerden çok var. Ürünlerimizin bu topraklara ait olduğunu, aslına uygun olduğunu anlatabilmeliyiz.

Aslına uygunluk, katma değer demektir. Biraz daha açayım…

Söz konusu toplantının başlangıcında Meyve Suyu Endüstrisi Yatırımcıları Derneği (MEYED) Başkanı İlker Güney, aslına uygunluğun önemini anlattı.

Meyve suyu endüstrisi, yüzü aşkın ülkeye uluslararası standartta 300 milyon doları aşan miktarda meyve suyu satan bir sektör.

Her meyvenin bir kimliği olduğunu anlatan Güney, ürünlerin aslına uygunluğunun tanımlanması ve tanıtılması gerektiğinin farkına varıyorlar. Amasya Elması ile Isparta Elması’nın kendi içinde değer farkı var. Aynı şekilde narlarımız için durum böyle. Fındık, kayısı, incir, vişne, bal, zeytinyağı vs. ürünlerimizle övünüyorsak ve değer kazanmalarını istiyorsak, aslına uygunluk konusunda daha duyarlı olmamız gerekmez mi?

Avrupa Parlamentosunun belirlediği komisyonun oluşturduğu listeden Türkiye’yi ilgilendiren ürünler üzerine biraz konuşalım.

BU BIZIM KEKIKLER MI?

Mesela, baharatlar arasında en çok tartışılan ürün kekik olmuş. Eğer son yıllarda bir değişiklik olmadıysa, dünya kekik tedarikinin çoğunluğunu Türkiye sağlıyor. Avrupa’daki analizler gösteriyor ki kekik otunda karışma, taklit vs gibi hileler çok görülüyor.

Sorun sadece Türk tedarikçilerden kaynaklanmıyor olabilir. Şöyle ki, Türkiye’de çok fazla çeşitte kekik var. Analizlerde karışma ve tağşiş bundan kaynaklanabilir.

Öyleyse, Türk üreticiler ürün spektrumlarını belirlemeleri gerekiyor. Yani AB nezdindeki spektrumlar ile bizim ürettiğimiz ürün özellikleri aynı olmalı. Eğer öyle değilse, bu konuda başvuru yapıp, tescilleri yapılmalıdır.

Malum, pek çok ürün için coğrafi işaret alınıyor, bunun yanı sıra ürün temel spektrumları konusunda da çalışmalar yapılmalıdır.

Aksi takdirde kekik ile zahter ayrı ürün olarak görülebilir. Veya Akhisar Zeytini ile Mut Zeytini ve zeytinyağı analizleri farklı ve karışmış ürün listesine girebilir.

Peki, analizlerden çıkan ürün hileli ise fiyatı ne olur? Tüketici aidiyetini nasıl sağlarsınız, marka çalışmalarını nasıl yönetirsiniz?

Türkiye, 7 milyonu aşan kovan sayısı ve 100 bin tonu aşan bal üretimiyle dünyada ikinci sırada bulunuyor. Dünya çam balı üretiminin yüzde 70’i de Türkiye’de gerçekleşiyor.

Çam balı mineral zenginliği ile önemli bir bal çeşididir. Eğer coğrafi işaret almanın yanı sıra temel ürün özelliklerini tescil ettirirsek, sıradan bir bal gibi fiyatlamanın yanı sıra özellikleri bilinen bir değer olarak satma şansımız oluşacaktır.

bal.jpgFINDIK VE BALIN ÖZELLIKLERI…

Unutmayalım ki ihracat imkanı olan bal çeşidimizin başında çam balı geliyor. Ardından. ayçiçek ve pamuk balı geliyor. Diğerlerinin ekonomik büyüklüğü global marka oluşturmaya değecek miktarda değil. Ayçiçek ve pamuk endüstriyel bitkiler olduğu İçin maalesef ilaç kalıntısı taşıma riski yüksek.

Anzer Balı gibi kilo fiyatı 900 lirayı aşan ballarımız olduğu biliniyor ama ortalıkta böyle bir ürün yok aslında. Var sayalım ki Anzer diye bir bal var. Ancak bunun temel verileri tescil ettirmediğimiz sürece satma şansımız yok. Aynı şekilde meşe, kestane, lavanta gibi bitki çeşitleri veya Batman, Tunceli, Siirt gibi bölgesel bal çeşitlerimizin kabul edilebilir bir değeri oluşturamayız.

Kendi kendimize satacaksak böyle teknik analizlerle uğraşmamıza gerek yok.

Giresunlular, en güzel fındığın kendi il sınırlarında yetiştiğini söyler. Muhtemel ki Düzcelilerin de, Orduluların da fındıklarını savundukları argümanları bulunuyor. Yağış, güneş ve rüzgara göre fındık etkilenebiliyor. Analizlerle yüzde 92 oranında menşei bölge bazında tespit edilebiliyor. Üzüm veya çoğu meyve için de böyle. Bu argümanları belirleyip, analizlerini çıkartıp, yağ, vitamin, şeker, protein, kalori ve coğrafi özelliklerini belirlemediğimiz sürece bu özellikler bir değer taşımıyor.

Şehirler veya üreticiler öyle özellikleri bulup tescil ettirmeleri gerekiyor ki çikolata üreticileri ürünlerin üzerine Giresun Fındığı veya Ordu Fındığı yazsınlar.

Peki, böyle bir iddianız var mı?

Tekstil konusunda dünyadaki tartışmaya yukarıda değindim. Japonya’da kaz tüyü başta mont ve kabanlarda yaygın kullanılıyor. Uniqlo markası kaz tüyünü daha yaygın kullanılır hale getirdi. Ama tercihleri Fransız kaz tüyü. Ancak Çin pazara girmeye çalışıyor ve Doğu Avrupa ülkeleri de. Analizler ile kaz tüyünün menşei bulunabiliyor.

Kaz yetiştirme geleneği bizde Kars’ta yaşatılıyor. Karslılar, kaz tüylerinin temel verilerini kayıt altına aldırdılar mı veya düşünüyorlar mı? Angara Tavşanı, Ankara Keçisi, Kırklareli Kaşarı, Van Otlu Peyniri için de benzeri bir yol izleyebilirsiniz.

Şanlıurfa’nın bir yöresinde Üveysi cinsi koyunlardan elde edilen Urfa Yağı olarak bilinen yöresel tereyağı baklavacılar için vazgeçilmez ürün kabul ediliyor. Ancak o kadar çok talep var ki önce tağşiş, sonra taklit ile Urfa Yağı gittikçe kayboluyor. Çünkü ne taban veri analizleri yapılıp tescil ettirilmiş ne de bunu küresel marka yapma iddiası var.

GIDANIN ALFABESI

Unutmayalım ki authenticity yani aslına uygunluk işin ne başlangıcı ne sonudur, bu işin alfabesidir.

Türkiye, ihracatçı bir ülke olup Avrupa’nın en büyük tedarikçisi durumundadır.

Çiftçiye elmanın, fındığın, meyvenin, tavuğun veya yumurtanın ilacından gübresine kadar süreci öğretmemiz gerekiyor ve standart oluşturulması gerekiyor.

Aslına uygunluk konusunu gündeme taşıyan Prof. Dr. Mehmet Pala, gıda kanunlarının iki amacının “halk sağlığını korumak” ve “haksız rekabeti önlemek” olduğuna işaret ederek gıdalarımızda tağşiş ve taklidi önlememiz gerektiğini belirtiyor. Bunun İçin de aslına uygunluk konusunda AB’nin tercih ettiği dört ayrı analizin yaygınlaştırılmalıdır.

Biz, Türkiye’nin yerli ürünlerine güveniyoruz. Ancak…

Güvenmek iyi, kontrol etmek daha iyi olduğunu unutmayalım.

Bu yazı toplam 1118 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2005 Türkiye Turizm | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.