ÖZKAN ALTINTAŞ- TÜRKİYE TURİZM
YEŞİLBURÇ / NİĞDE - Kültür ve Turizm Bakanlığı, Turizm Geliştirme Ajansı-TGA destekli olarak Samistal Turizm’in sahibi Cevdet Eroğlu’nun Fransa’dan getirdiği doğa turizmi yapan 25 tur operatörü ile Niğde’nin Yeşilburç Köyü’nde bulunan yeni engebeli yürüyüş yolu Uzandı Vadisi'nde yaklaşık 3 saat yürüdük. Türkiye’nin doğa tuirizmi yapılacak özel bölgelerini tanıttık. Gebele Barajı’na kadar uzanan vadi ortasından akan suyun çevrelediği sebze, meyve bahçeleri yanında, yüksek kayalar, mağaralar ile zengin bir doğa yapısına sahipti. Hele her yeri saran zengin sağlık deposu alıç yol boyunca bizlere güç verdi.
Renkten renge giren dik kayaların diplerinde oluşan mağaraları gördük. Rutubetten kayaların üzerinde oluşan mantarları inceledik. Daha önceki yürüyüşlerimizden farklı cağragi yapı içinde her sarının , yeşilin, kırmızının, kahverenginin her tonunu sergileyen bitki örtüsüne hayran kaldık. Ekili tarlalar, bahçeler arasından geçttik. Yabani ortamda yetişen armut, elma gibi meyvelerin ve alıçın tadına doyamadık.
GÖNCÜ KONAĞı
Geceyi Niğde'nin tarihi eser bakımından en zengin sokaklarının başında gelen Cullaz Sokak'ta yer alan ve 1900'lü yılların başından kalma Göncü Konağı’nda geçirdik. Göncü Konağı Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Konukevi olarak hizmet veriyor. Otel olarak hizmet veren Göncü Konağı tarih kokan odaları ve yöreye özel kahvaltısı ile beğeniliyor. Nitekim görevlilerin bize sabah hazırladığı kahvaltı muşteşemdi. Sıcacık pidelerin içine peynirler, ballar konuldu. Çay eşliğinde yenilen gözlemelerin tadına ise doyulmadı.
Göncü Konağı’nın kurucusu Göncüzade Mustafa Efendi’nin Cumhuriyetin ilk yıllarında Niğde’de Göncü ailesinin zenginleşmesinde büyük payı vardı.
Göncüzade Mustafa Efendi, göncülük (dericilik) , sarraflık, bakliyat ticareti, un ticareti, domuz yetiştiriciliği ve ihracatı, manifaturacılık, bankacılık, baraj işletmeciliği gibi işler yapıyordu. Kahvaltıdan sonra bizi bekleyin otobüsümün kaptanı İbrahim ile birlikte Yeşilburç Köyü yakınındaki Uzandı Vadisi’ne yollandık.
KONUK TURİZMCİLER VADİDE ÇÖP TOPLADI
Uzandı Vadisi, doğal yapısıyla Niğde’nin yeni yıldız yürüyüş yollarından biri olarak ortaya çıkıyor. Ancak bu yolu yaklaşık 5 milyon lira harcamayla hizmete açan Niğde Özel İdaresi’nin “Ben açtım oldu” mantığıyla burayı terkettiği görülüyor. Fransız turizmciler yol boyunca içki şişeleri, pet şişeleri ve çöpleri toplayarak torbalara koyup yanlarına aldılar. Böyle güzel bir yürüyüş yolunun bakımsız bırakılması konuk turizmcileri de şaşırttı.
Niğde'de turizme kazandırılması hedeflenen 12 kilometrelik 3 etaptan oluşan Yeşilburç köyündeki Uzandı Vadisi'nin 3 ilk etabı olan 2 bin 175 metrelik yürüyüş parkuru Niğde İl Özel İdaresi tarafından hizmete açılırken çevresine bir çok tesis planlanmıştı. Hatta parkurun son bulacağı Ketençimeni Yaylası'nda, projesi tamamlanan kayak merkezinin yapılmasıyla bölge turizminin canlanacağı öngörülüyordu.
ALıÇ CENNETI VADİ
Alıç, aslında Akdeniz’de yüzyıllardır yetişen Gülgiller ailesinden gelen bir ağaç. Halk arasında yemişen, akdiken ve barutan isimleri verilen alıç meyvesi, 50’den fazla türüyle kırmızı, kırmızı-kahverengi, sarı renkte oluyor. Yaprakları da faydalı olan alıç meyvesi ise hem taze hem de kuru olarak tüketiliyor.
Sihirli meyve alıçın bir çok faydaları vardır. Antioksidan deposu olan alıç, kanser, kalp hastalıkları, tip 2 diyabet, astım, enfeksiyonlar, kronik inflamasyona karşı koruyucu ve erken cilt yaşlanması gibi sorunları azaltır. Tansiyonu düşürür. Kalbi destekler. Kolesterol karşıtıdır. Lifli yapısıyla sindirimi iyileştirir. Böbrek kaşına iyi gelir. Yaşlanmaya karşı cildi gençleştirir. Alıç, antioksidan içeriğiyle bu yaşlanmaların önüne geçmeye yardımcı olur ve insanı sakinleştiriyor.
Mola verilen yerlerde ise güneşin tadını çıkarmak için sere serpe oturduk. Alıç yiyerek oyalandık.
YOLUN SONUNDA KÜÇÜK BİR KAZA
Vadinin sonuna doğru zorlaşan yolu Gebele Barajı’nda tamamladığımızda tepelerden aşağı inerken kayan Fransız turizmcilerden birinin eli yaralandı. Buluşma noktasızda bizi bekleyen otobüsümüzden getirilen ilk yanoım çantasıyla ilk müdahaleyi Samistal Turizm’in sahibi Cevdet Eroğlu yaptı.
MÜBADELE KÖYÜ: YEŞİLBURÇ
Türkiye ve Yunanistan arasında 1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması’na ek olarak din esasına göre gerçekleşen “Mübadele”sonucunda Yunanistan’ın Krifçe Köyünden Niğde Yeşilburç Köyü ne zorunlu olarak göç eden mübadillerin köyüdür. Niğde’ye 3 km uzaklıktave bugünkü adı Yeşilburç olan köy mübadeleyi yaşayan yerleşim yerlerinden biridir. Eski adı Rumca Danae olan köyde yaşayan o dönemin Rumları ülkenin en zenginleriydi.
Mübadele sonucunda Yeşilburçtan giden Rumların yerine Selanik'e 175 kilometre uzaklıktaki Grebene kazası Krifçe (Kivotos) köyünde yaşayanlar yerleştirilildi.
KRIFÇE”DEN YEŞILBURÇ’A
Mübadeleyi yaşayan Krifçeliler’e “Gittiğiniz yerde size her şey verilecek” denince yanlarına doğru dürüst bir eşya bile almadan yola çıktılar. Nice zorluklarla ulaşılan Selanik limanından 1924’te Gülcemal vapuruna bindirildiler. 300 hane Krifçeli ilk olarak İzmir'e vardılar, oradan ise Isparta'ya gittiler. Ancak burada kendilerine gösterilen yerleşim yerlerini beğenmediler.
Krifçeliler “Kırmızı elma nerede yetişiyorsa biz orada yaşamak istiyoruz” dediler. Krifçeli mübadiller 1924 kışını Isparta'da sığındıkları derme çatma barınaklarda geçirdikten sonra 1925 yaz aylarında Niğde'nin Uluağaç ve Taşlıca köylerine gönderildiler. Fakat buraları da beğenmediler.
KIRMIZI ELMALAR KÖYÜ
Yetkililer, “Size de yer beğendiremiyoruz” diye kızdılar. “Öyleyse ileride Danae (Teney) köyü var .gidin bakın. Hem orada kırmızı elma da var” dediler. Mübadiller, o zamanlar bomboş olan kırmızı elmalarla dolu bu köyü beğenerek yerleştiler. Eski bir Rum köyü olan Yeşilburç, günümüzde Niğde'nin bir mahallesi konumundadır. Niğde'nin burnunun dibindeki Yeşilburç hem tarihi dokusu, hem de doğasıyla görülmeye değer bir yerdir.
YEŞIL BURÇ KILISE CAMI
Doğa yürüyüşünü tamamladıktan sonra artık Niğde’nin kültürel zenginliklerini tanıtma zamanı gelmişti. Niğde'nin Yeşilburç köyündeki Kilise Caminin önüne İl Özel İdaresi tarafından yaptırılan cam seyir terası, ziyaret ettik.
Yeşilburç köyünde, 3. Selim döneminde Ortadoks Hristiyanları tarafından 1807'de yapılan kilise, 1953 yılında camiye dönüştürülmüştü. 1925 yılındaki mübadelede Balkanlardan göç edenlerin yerleştiği köyün turizme kazandırılması için İl Özel İdaresi tarafından 2020'de başlatılan çalışma çerçevesinde, caminin restorasyonu yapıldığı belirtildi.
Yeşil Burç Kilise Cami, doğu-batı yönde sarı renkli kesme taş ve bazalttan yapılmış üç nefli bazilika planında üç apsisli bir kilisedir. Çatıya yakın kısımlardan itibaren üstü bazalttan yapılıdır. Narteksin yanlarında birer, batı kısmında da üç kemer bulunuyor. Tavan çapraz tonozludur. Narteksten ana mekâna bir kapı ile giriliyor. Kapı üzerinde Karamanlıca kitabe yer alıyor. İçte iki sıra halinde 4'er sütun bulunuyor. Sütunların başlıkları sadedir. Yalnız iki başlığın köşeleri volütlüdür. İçte narteksin üstüne gelen kısımda bir bölüm bulunuyor. Üst kat tavanı yarı çapraz tonozludur. Burada yer alan iki kanatlı melek başı freski net olarak görülüyor. Yapının doğusunda kare planlı ve 4'er sütunlu iki katlı ve üstü kubbeli bazalttan yapılmış bir çan kulesi yer alıyor.
Fransız turizmcilerin bir bölümü altında uçurum görünen cam terasın üzerine basmaya çekindiler. Alışınca fotoğraflar çektiler. Bir köşesine namaz kılınması için ayrı bölüm yapılan Kilise Camiyi ise beğendiler.
DANEE KADIN KOOPERATIFI
Fransız turizmciler öğlen yemeğinde yeni oluşturulan ve 11 gönüllü kadının yer aldığı Yeşilburç Köyü Yaşam Merkezi’nde kurulu Danee Kadın Kooperatifi’nde ağırlandılar.
Yemek öncesi bahçede kaynayan kazanlarda elma reçeli yapımı hakkında bilgi aldılar. Milli yemeğimiz kuru fasulyenin güveçte nasıl yapıldığını öğrendiler.
Daha sonra mutfakta ağırlanan Fransız turizmciler su böreği ile kol böreği yapımını gördüler. Daha sonra ise hep birlikte kadın kooperatifi görüllülerinin yaptığı börekleri yediler.
GÜMÜŞLER MANASTIRI
Bundan sonraki durak ise Gümüşler kasabasında Gümüşler Manastırı oldu.
Gümüşler Manastırı, büyük bir tüf kaya kitlesinin içine oyulu bir kaya manastır kilisesidir. Gümüşler beldesinin ortasındaki 1500 m genişliğinde bir tüf kaya kitlesinin içine oyulmuştur.
Gümüşler kasabasının adı o devirde "Traicas’ idi. Ancak çevresinde eski dönemlerden kalma gümüş yatakları bulunduğu için Osmanlı döneminde Eski Gümüşler kasabası olarak adlandırıldı ve manastır, gayrimüslüm halk tarafından ibadet amaçlı kullanıldı. Cumhuriyet döneminde 1924 Lozan Mübadelesi sonucunda çevresindeki gayrimüslimler Yunanistan'a göç edince manastır işlevliğini kaybederek terk edildi, kırk yıl kadar kullanılmadı.
Kapadokya bölgesindeki en büyük manastırlardan birisi ve 10. yüzyıl Bizans sanatının Anadolu'daki günümüze iyi korunarak gelmiş örneklerindendir. 1973 yılında arkeolojik sit alanı ilan edildi.
MANASTIRIN ÖZELLİKLERİ
Kare planlı bir orta avlu, bu avluya bağlanan kilise ve yer altı mekânlarından oluşur. Kilisenin duvar resimlerinde en az üç farklı ustanın çalıştığı düşünülmektedir. Ana apsisteki üç şerit halindeki resimlerin en üstündeki Tahtta İsa, sağında iki melek, İncil yazarlarının sembolleri ile Desis sahnesinde yer alan Meryem ve havariler, en alttaki şeritte ise Kayserili Büyük Basileios, Nysa’lı Gregorios, Nazians’lı Gregorios gibi kilise babalarının resimleri yer alıyor.
Kuzey haç kolundaki Meryem’e Müjde, İsa’nın doğumu ve Tapınağa Takdimi sahneleri ile Vaftizci Yahya ve Aziz Stephanos figürleri ikinci bir sanatçının elinden çıkmış olmalıdır. İç narteksten naosa giriş kapısının güneyindeki Meryem ve çocuk İsa ile iki yanlarındaki baş melekler Gabriel ve Mikael figürleri üçüncü sanatçıya aittir. Narteksin üstündeki bir odanın duvarlarında Kapadokya’da örneği görülmeyen, av sahneleri, çeşitli hayvanlardan oluşan bir kompozisyon dikkat çekiyor.
Kapadokya’daki pek çok kilisede olduğu gibi, Gümüşler Manastırında da duvar resimlerinin ikonografik ve üslup özelliklerine göre yapılabilmektedir. Kilisedeki resimlerin bu özellikleri ve karşılaştırmalı değerlendirmeler yöntemi ile 11./12. yy.lara tarihlendirmek mümkündür.
GÜMÜŞLER MANASTIRI ERİYOR
Büyük bir tüf kaya kitlesinin içine oyulu bir kaya manastırın zemininde mezarlar bulunuyor. Ayrıca üst katlara geçiş basamakları yer alıyor. Ancak tüf kaya kitlesi her gün ziyarete gelenlerin üzerine basmaları nedeniyle toz haline geliyor. Yukarı çıkan basamaklar ise oyulmuş ve basamak halini kaybetmek üzere. İkinci kmatta duvarda bulunan fresk ise her gelenin elini sürmesi nedeniyle silinip kaybolmak üzere. Böylesine değirli bir yapının zeminine İstanbul Yerebatan Sarayı’ndaki gibi metal veya şeffaf koruma, merdivenlere ise ahyap koruma konulmalıdır. Duvar freski ise önüne konulacak şeffaf bir koruma ile güvenceye alınmalıdır. Çünkü tarih bird aha yazılamaz. Kaybolurlarsa yerine yenisi konulamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.