Bu hafta ne yazayım diye düşünürken, aklıma neler takılıyor neler…
Rüzgârın akış durumuna göre yön değiştiren, rüzgârgülü gibi fırfır dönerken itibar kaybını önemsemeyen ve her dönüşten sonra özür dileyen medya asalaklarımızı mı yazayım. Yoksa haberciliği, ticari ve siyasi beklentileri doğrultusunda muhit ve çevre sağlamak için kullanarak elde ettikleri çevreyi, paraya dönüştürmek için kullananları mı? Yoksa bu asalaklara maddi olanak sağlayarak, olası yanlışlarını görmemeleri veya onları devamlı pohpohlamaları için taviz veren işveren vekillerini mi? Siyasi liderlerle görünebilmek için bin bir takla atan zavallıları mı?
Aslında, yukarıda belirttiğim her konuyu uzun uzun yorumlayabilirim. Bu kişilerin, sıklıkla rastlanan tiplemeler olduklarından pek de yadırganacaklarını sanmıyorum. Toplum bu tiplemelere öyle alışmış ki, artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu bile anlayamaz halde.
En iyisi ben yine çalışanların sorunlarını ve hak/hukuk tanımadan, “ben ne dersem o olacak” tarzında davranan, işveren vekili olduğunu unutup, sendikacılığa soyunanları yazayım diyeceğim ama o konuları da fazlasıyla yazdım.
Tamam buldum! Ben en iyisi, fısıltı gazetesi aracılığı ile toplumu kandırmaya yönelenleri yazayım.
İnsanlara yanlış bilgi verip kendi tarafına çekmeye çalışmanın, tosuncuğun başrolünü oynadığı Çiftlik Bank komedisinden bir farkı olduğunu sanmıyorum. Çünkü her iki olayda da, de yalan, dolan var.
Bu olaylardan benim çıkardığım netice, insanların çok kolay kandırılabileceği ve yine aynı insanların fısıltı gazetesi ile ulaşan bilgilere inanacak kadar saflığı…
Aslına bakacak olursanız, sendikal mücadelenin de bir adabı olmalı. Kalitesi olmalı. Fanatik seyirciler gibi taraf tutmak ve tuttuğu takım yanlış yapsa bile hala ısrarla savunuculuğunu yapmanın bir alemi yok. İnsanlara yanlış bilgilendirmelerde bulunmak, kişisel menfaati için binlerce çalışanın geleceği ile oynamak ile Tosuncuğun yaptığı dolandırıcılığın ne farkı var? Her ikisi de insanın geleceğine yönelik değil mi?
Neymiş Efendim; Mevcut sendikaya dayanışma aidatı ödeyenler Nisan Ayında ki ikramiyeyi hak edemezmiş? Bunu söyleyenler, ilgili yerden iyi nemalanmış olmalı. Kendi bile inanmadığı bu saçmalığı karşı tarafa nasıl anlatıyorlar anlamak güç. Karşı taraf ise cahil kişiler değil ki? Hepsi THY gibi büyük bir şirketin alım kriterlerini yerine getirmiş tahsilli kişiler olmasına rağmen maalesef inananlar var.
Bakın inandıklarını saçmalığa; Sendikaların üye kapma yarışı yaptıkları bu günlerde, yeni sendikaya üye olabilmek için Nisan ayındaki ikramiyeyi bir bekleyelim diyenler varmış. Hâlbuki bekleyeceğine biraz yasaları karıştırsa neyin ne olduğunu anlayacak.
THY ile sendika üç yıllık bir anlaşma yapıp akit imzalamışlar. Bu akit tabii ki mevcut yasalarımıza uygun hazırlanıyor.
Mevcut yasalarımızda ne diyor?
Kimse bir sendikaya üye olmaya veya üyelikten çıkmaya zorlanamaz. Temel madde bu.
Bu maddeye göre isteyen çalışan istediği sendikayı seçebilir. Beğenmezse üyeliğinden çıkabilir.
Ancak karsılarına bu sefer de sendika patronları çıkmış ve siz böyle yasa yaparsanız biz nasıl yaşayacağız demiş olmalılar ki, dayanışma aidatı çıkmış. Kısaca, tamam işçi kardeş sendikanı beğenmeyebilir ve üyeliğinden çıkabilirsin ama biz kanun koyucu onları da yaşatmak zorundayız diyerek dayanışma aidatı ortaya çıkmış.
Ben senin için toplu iş sözleşmesi yaptım, işverenle mücadele(!) verdim ve bir dolu ekstra hak(!) aldım… Sen beni parasız bırakamazsın. Üye olup olmaman veya bir başka sendikaya üye olman beni bağlamaz. Ben 3 senelik attığım imza gereği aldığım hakları, ancak bana DAYANIŞMA aidatı verirsen alırsın diyor.
Sizde üye aidatının aynısı olan dayanışma aidatını ödüyorsanız. İşveren ile sendika arasında yapılan toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan tüm hakları alırsınız. Yahu bunu bile anlamayan üyeler varmış.
Hala konuşuluyormuş. THY ya Nisan ayında ki ikramiyeyi dayanışma ödeyenlere vermezse imiş.Sanırsın bu zat ı muhteremler paraları cebinden veriyor. Cebinden bile verse ilgili yasalara uymak zorunda (Tabii ki, TC devleti için konuşuyorum. Muz cumhuriyetinde sistem nasıl işler bilemem.)
Bu ne saflık yahu. THY işvereni, TC’nin yasalarına nasıl karşı çıkacak. Mümkün mü bu. THY işveren vekilleri ile idare ediliyor. Hiç biri patron değil. Ki, patron olsalar da bu yasalara göre toplu iş sözleşmesi yapıldığında aynı yasaya uygun davranmak zorundalar.
Aslına bakacak olursanız; yeni kurulan sendika Hava-Sen e üye olanlar, genel kurulda kendileri adına ithal (kamyoncu) delegelerle temsil edilebilmelerini hazmedemiyor. Aslında pek de haksız sayılmazlar. Çünkü son yapılan genel kurulda uçuş işletme delegelerinden çok kamyoncu delege olduğu söylendi. Bu doğru ise gerçekten kabul edilemez. Genel kurulda yeni tüzük gereği, uçuş işletme delegeleri daha da aza indirilmiş. Tabii ki buda kabul edilebilecek gibi değil. Bundan sonra ki genel kurullarda da uçuş işletme, sayısal ve aidat verme olarak en yüksek ama yönetime katılabilme adına en zayıf grup olacaktır. Bu nedenle Hava-İş ten kopmaları mantıklı buluyorum. Bende olsam hazmedemezdim.
Uçuş işletmenin şansı yeni bir sendika kuralabilmesine önderlik edebilmeleri. Ben pilot ve kabin memurlarının birlikte hareket ederek bir çatı altında toplanabileceklerini sanmıyordum. Bravo-bravo-bravo. Kaybetseniz de kazansanız da yine bravo. Bir an eski THY aklıma geldi. Pilotlar zam alır aynısını kabinede alırlardı. Pilotlar adeta kabin ekiplerinin şövalyeleri idi. Bende teknisyenlerin başında olarak bu birlikteliği hep kıskanmıştım. Benim çalıştığım teknikte böyle değildi. Teknisyen ayrı Mühendis ayrı çalardı.
Sevgili Hava-Sen işiniz zor ama kazanmak mümkün. Karsınızda, resmen taraf olduğunu ima etmekten çekinmeyen bir işveren var. Hava-İş’i saymıyorum bile. İşveren destek olmazsa, uçuş işletmede hava-İş üyesi bir Allah’ın kulu kalmaz. Ancak birlikte korkmadan kenetlendiğinizde ( yapabilirseniz) önünüzde kimse duramaz.
Şu anda karşılıklı blöfler yapılmakta. Atarım satarım. Filoyu küçültürüm tarzı çocukça senaryolar yazılıyor. Aleni konuşandan korkmayın.
Aslına bakacak olursanız ben yaşanan sendikal süreçte taraf değilim. Daha doğrusu, benim tarafım ne Hava-İş ne de Hava-Sen’dir. Kimin nereye üye olması veya olmaması beni ilgilendirmez. Ben yazılarımı sadece çalışan kesimin aydınlanması için yazarım.
THY kimsenin babasının malı değil. Kimler geldi kimler geçti. Bundan sonrada kimler gelecek kimler geçip gidecek. Ne egolu tipler geldi, geçti… Bunlar ne ki…(geçen hafta yazmıştım)
İkinci Konumuz ise Pas ve CED biletler olsun.
Neden mi; ?
Çünkü bu konuyu yazmamı bekleyen binlerce kişi var. Bu sorun sadece pas biletten ibaret değil. THY nin keyfi olarak verimsizlik suçlamasıyla işten çıkarttığı binlerce emektar personel işe iade davalarını kazandıkları halde, işlerine geri dönemediler ve emeklilikte kullanacakları pas bilet haklarından mahrum bırakıldılar.
Kısaca; mahkeme işverene diyor ki;
Eyyyyy İşveren, sen bu çalışanını verimsiz diyerek atmışsın. Çalışanın bana geldi ve itiraz etti. Ben hem işvereni hem de çalışanı dinleyerek seni haksız buldum. Bu çalışanının hakkını yemişsin, derhal işe başlat dedim. Ancak sen, benim verdiğim kararı uygulamayıp, yine kanunların işverene verdiği hakla ekstra tazminatlar ödeyerek yine haksız eylemini devam ettirdin. Ne yapayım yasalar böyle. Bir ikilem var ama ben yasaya göre hareket etmek zorundayım.
Yani, yasalara göre mahkeme işverenin keyfi hareket ettiğini kabul ederek işe iade ediyor ama bir başka yasa da işverene, sen her ne kadar keyfi olarak bu çalışanını işten çıkartıysan da işe tekrar başlatmayabilirsin. Ancak bu sefer yine 8 maaşa kadar ekstra tazminat vermelisin diyor. İşveren için fark etmez ki… Cebinden verecek olsa biraz daha düşünür ve 8 maaş tazminat ödeyeceğime ben yanlışımdan döneyim diyebilirdi. Ancak karşımızda, THY’nin Atı ahıra kadar kovalamakla kalmayıp, üstüne üstük birde yemini kesip ölüme terk edecek kadar vicdani(!) düşünen yönetimleri var.
İş mahkemeleri, THY’nin ve Çalışanın avukatlarının vermiş oldukları savunmaları dinliyor ve işverene haksızsın diyor ama sonuç ortada.
Mutabık mıyız? EVET
Suçlu işveren, bununla yetinmiyor. Hımmmm sen misin beni mahkemeye veren diyerek,çalışanının seneler boyunca şirkete yaptığı hizmetler karşılığı alması gereken PAS BİLET hakkını da geri alıyor. Haydaaaaaa. Pes yani. Yahu bu çalışanın sana 30 sene hizmet etmiş ve onu haksız yere verimsiz ilan etmişsin. Üstelik haksız da bulunmuşsun. O halde, çalışanının şirkette hak ettiği pas biletlerini neden vermiyorsun.
Aslında bu keyfi ve hasım hane uygulama sonucunda söz konusu personel sadece pas bilet haklarından değil, CED ve ZED bilet haklarından da mahrum bırakıldılar.
Bilindiği üzere ZED bilet uygulaması çok eski bir uygulama olup, basit bir ifadeyle Havayolu şirketlerinin çalışan ve emekli personeline ve ailelerine az bir ücretle bilet satın almaları için imkân veren çok taraflı bir uygulama. Üye havayolu şirketleri böylece, IATA regülasyonlarıyla düzenlenen bu haktan karşılıklılık prensibi içinde personelini faydalandırıyor.
Yalnız, bu hakkı kullanabilmek için çalışan/ emekli personelin kendi şirketinden bilet talep edilecek şirkete muhatap, başlıklı yazı götürmesi ve uçağa biniş esnasında da havayolu çalışan/emekli personeli kimlik kartını ibraz etmesi gerekiyor.
Ancak THY, bahse konu personel için bu yazıyı yazmadığı gibi bu personele emekli kimlik kartı da vermiyor. Dolayısıyla personel bu haktan da mahrum bırakılıyor.
Sonuç olarak THY, pas bilet hakkını gasp ederek mağdur ettiği personelin, başka hava yolu şirketlerinden bilet talep etmesini de engelleyerek, haksızlığı katmerli hale getiriyor.
Yirmi beş, otuz yıl kendine hizmet eden emektar personeline bu zulmü reva gören THY, diğer yandan, işe yeni girmiş kıdemsiz personel ile yönetici personeline pas biletten ayrı olarak ekstra hak tanıyacak kadar da cömert!
Yaklaşık iki yıl önce yaptığı düzenlemeyle, normal pas bilette limit ve çalışma süresine takılan personeline bilet bedelinin yaklaşık yüzde 25 ini ödeyerek, CED bilet alma hakkı tanıdı.
Ama bunu yaparken mağdur ettiği emektar personelini yine maksatlı olarak kapsam dışında tuttu. Bu çalışanlar onlara ne yaptıysa artık….Yani iş akitleri haksız olarak feshedilen emektar personel bu yeni düzenleme ile getirilen CED bilet hakkından da mahrum bırakıldı.
Yıllardır, yüzlerce belki binlerce personel bu yüzden haklarını mahkemelerde aramak zorunda bırakılıyorlar.
Geçen haftalarda yazdığım, BAKALIM THY NE CEVAP VERECEK? Başlıklı yazımda bahsettiğim konu bu davalardan sadece biriydi.
THY’nin sözde verimsizlik iddiası ile işine son verdiği müfettiş Beyin, Yargıtay tarafından onaylanarak kesinleşen pas bilet hakkının tespit ve edimi kararı doğrultusunda davacı Müfettiş, THY den mahkeme kararına uyarak, hakkı olan THY Emekli Kartını vermesi için noter kanalıyla tebligat yapmıştı.
THY bu güne kadar bu talebe cevap vermemiş ve tarafıma gelen bilgiler de hiç cevap verilmeyeceği yönünde… Yani mahkeme kararını bile görmezden gelen bir pervasızlık ve husumet söz konusu artık.
Muhtemelen, Müfettiş Beyin, bu konuyu savcılığa taşıyıp, THY’yi mahkeme kararlarına uymamakla suçlayacağını, yani suç duyurusunda bulunacağını ya da diğer hukuki ve yasal haklarını sonuna kadar kullanacağını düşünüyorum.
Bir an kulaklarım çınladı… Teknik A.Ş’ de çalışanlar, üvey evlat muamelesine tabi tutulduklarından son derece kırgın. THY çalışanı ile Teknik A.Ş çalışanı arasında ne fark var diye bana sorduklarında, ben hiçbir fark yok ama THY yönetiminin egoları şişkin diyorum.
Aslında İstekleri çok basit ve kolay… Pas biletli seyahatlerinde THY çalışanı ile Teknik A.Ş çalışanlarına eşit muamelede bulunulmasını talep ediyorlar. %100 haklılık payı var.
Sevgili Teknik A.Ş çalışanları;
Sizlere o zamanda söylediğim ve yazdığım üzere ben bu konuyu, THY’nin genel kurulunda dile getirdim. THY ve Teknik A.Ş gibi %100 ortaklık payı bulunan şirket çalışanları arasında uçağa binişteki sıralamada farklı muameleler yapılmaması gerektiğini belirtmekle kalmayıp, tüm çalışanların, istediği takdirde gidecekleri yerlere ücretli rezervasyon hakkı tanınmasını istedim
Genel kurulda bu yönde yaptığım konuşma sırasında İlker Bey not aldı ve bana dönerek ilgileneceğim dediydi. Bende sizlere İlker Beyin konuya sıcak baktığını söyledim. (İlker Beyi kendim gibi görmem nedenli bir hata yapmış olabilirim)
Ben, İlker Bey’e özel havayollarındaki pas bilet kullanım şeklini ve THY’de daha öncelerinde yapılan, ücretli (%10) rezervasyon uygulamalarını hatırlattım.
İlker Bey, neden olmasın ki dedi ve devam etti… “ Uçma garantili Rezervasyonlu pas bilet verme işinden para bile kazanabiliriz” dedikten sonra konu kapandı.
Maalesef henüz bir gelişme yok. THY çalışanı hala öncelikli… Hatta THY’nin başkanı ile Teknik A.Ş’nin başkanı bile farklı muameleye tabi tutuluyor. Kendi yöneticisinde bile taraf olunuyor. Buda THY üst yönetimin, Teknik A.Ş’nin ne iş yaptığını hala özümseyemediklerinden kaynaklanıyor diye düşünüyorum.
Tabii ki bu yanlışa Teknik A.Ş ‘nin yöneticileri kırgın falan değil ki sorun çıkmıyor. Onlar bu uygulamayı mantıklı buluyorlarsa bile çalışanların bulmadığı kesin.
Burada istenen ayrıcalıkların kaldırılması, THY ve Teknik A.Ş çalışanlarının eşit muameleye tabi tutulmasıdır.ısıltı