Türkiyenin yetiştirdiği önemli gazetecilerden ve yazarlardan Hasan Pulur son dönemde basına karşı tutumu kaleme almış.
Hürriyette birlikte çalıştığım Hasan ağabeyin ışık tuttuğu konu ve başlıkları herkese örnek olacak nitelikte.
Basının hiçbir şeyi yazmadan gazete yayınlamasını isteyen zihniyetin hortladığını ne güzel anlatıyor.
Gazeteciye tahammül edemeyen liderler demokrat olamaz, demokrasiden, yenilikten, paylaşımdan, beraberlikten, birlikten söz edemez...
Çünkü bu zihniyetle toplum bir adım öteye gidemez.
Üzerine kara basan gibi çöken zihniyetin emer komutası altında ezilir gider.
Demokrasi bir tahammül rejimidir...
Özgür ve demokratik, kurumların yazılanlara tahammül ettiği basın topluma kalite getirir.
Basın halk adına rekabet eder ve rekabette kaliteyi getirir...
Hasan Pulur, halkın haber alma özgürlüğüne karşı yapılan bu saldırıyı çok iyi özetlemiş.
Eline sağlık Hasan ağabey diyerek yazısını buraya alıyoruml.
Medyanın çöküşü ya da çökertilişi...
Dünya Gazeteciler ve Haber Yayıncılar Birliği endişeli... Neymiş endişesi?
Türkiyede medyaya karşı sindirme kampanyası var, endişeleri bundan...
Birliğin cüzdanında, 120 ülkenin, 3 bin medya şirketi, 18 bin yayın ve 15 bin internet sitesi var, bayağı kabarık bir cüzdan...
* * *
Medyanın varlığından, yayınlarından, yazılarından gocunanlar her zaman Ne yapsak ne etsek de şunlardan kurtulsak, kurtulamazsak, hiç olmazsa sustursak derler.
Nasıl olur bu iş?
İçten ve dıştan iki koldan...
* * *
Dıştan gelenler beşinci kol gibi girer, bağımsız gazeteleri ve gazetecileri bir biçimde ayarlarlar, istedikleri gibi yayın yaptırırlar.
İkinci Cihan Savaşı başlamadan önce Fransız basını böyle çökertilmiştir; 3 milyon tirajlı Paris Soir gazetesinin yazı işleri müdürlerinden Pierre Lazareff Alman işgalinden önce Amerikaya kaçabilmiş, bu çöküşün, çökürtülüşün hikâyesini yazmıştır: Fransada Basın Rezaletleri
* * *
Lazareff, kitabının önsözünde, çökürtülüşün formülünü çözer:
1918e kadar Fransızlar cumhuriyete inanıyorlardı. 1918den sonra onları cumhuriyetten iğrendirmek, uzaklaştırmak ve yerine ilk dokunuşta dağılıverecek bir demokrasi hayaleti koymak oyununa girişildi. Dışarıdan düşmanların yönettikleri oyun ince ve şeytancaydı, fakat bu oyuna içeride paraları üzerine titreyenler, iktidara susayanlar, bütün çekemezler, kıskançlar, yeteneksizler ve alçaklar kapıldılar.
Ülke yıkıcılarının kullandıkları başlıca silah, basın oldu. Demokratik bir rejimde basın yalan söylerse rejim de ölüme mahkûm olur. Çünkü egemenliğe sahip olan millet eğer doğru haber alamazsa egemenliğini özgürce kullanamaz. Nitekim, Fransız basını baştan başa, o zamana kadar görülmemiş, ancak yenilginin açığa vurduğu bir rezalet derecesine ulaşmıştı.
Biz göremesek bile, gün gelir Türkiyede de bir Pierre Lazareff çıkar, Karen Foggun şekerlemelerinin tadını şekerciklerine sorar...
* * *
Hitlerin, Almanyada demokratik cumhuriyeti kurmak için iktidara geldiğinde ilk yaptığı işlerden biri Basın Kanununu değiştirmek oldu; yeni bir kanun çıktı, minicik bir tanım eklendi:
Gazetecilik kamu mesleğidir.
Gazeteler, devlet, yani Nazi propagandası yapmak zorundaydı...
Gazetelerin yazı işleri müdürleri her sabah, propaganda bakanı Dr. Goebbelsin huzuruna çıkar ve talimat alırlardı.
* * *
Hitlerin göz koyduğu gazetelerden biri Vossische Zeitungdu.
Hitler bu gazeteye göz koymuştu, çanına ot tıkayacaktı. Gazete 1704ten beri çıkıyordu, liberaldi, her görüşten köşe yazarı vardı. Baskı başladı, bazı yazarlar tutuklandı, toplama kamplarına gönderildi, solcu yazarlara hiç aman verilmedi. Baş hedef genel yayın yönetmeni Georg Berharddı. Berhard tutuklanacağını, ölüm kampına gönderileceğini anlayınca bir fırsatını bulup Almanyadan kaçtı.
Sonunda gazete kapandı, kapatıldı.
* * *
Sonra ne oldu?
Gazetenin en büyük ortağı Ullstein ailesinin hisselerini kim aldı bilir misiniz?
Hitlerin başçavuşu Max Amann...
Eski başçavuş, kapanan gazeteleri ölü fiyata alıyor, Nazilerin yayın kuruluşu Eher Celaga veriyordu.
Hitlerin yandaş basını böyle kuruldu.
Sırada Mosse ailesi vardı, onların da Berliner Tageblatt ve diğer gazeteleri, dergileri vardı. Mosse ailesi uzun süre Nazileri destekledi, sonunda ihtiyaç kalmayınca Hitler onların da üzerini çizdi.
* * *
Soner Yalçın, bu örnekleri bugüne getirir ve der ki:
Ne ilginç değil mi, bugün Türkiyede yandaş medyadaki bazı köşe yazarları solcuların köşe yazarı olmasından rahatsızlık duyup gazete patronlarına, bunların işine son verirseniz AKPyle ilişkileriniz düzelir, diye yazıyorlar! Yetmiyor. Kimi sözde köşe yazarları da solcu yazarları Ergenekon savcılarına hedef gösteriyor; bunları da sorgulayın, diye yazmaktan utanmıyorlar.(x)
Mehmet Akif de der ki:
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar.
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
(x) Bu Dinciler o Müslümanlara Benzemiyor/Doğan Kitap
3 Aralık 2009, Perşembe
Hasan Pulur