DATÇA- Antikçağdan günümüze, bir işaretparmağı gibi sonsuz maviliğin üzerinde sere serpe uzanan Datça’da pandemi nedeniyle Badem Çiçeği Festivali düzenlenmiyor. Yine de büyülü yarımadaya gitmek, erken baharın tadını çıkarmak için neden çok: Resim, heykel, seramik, mozaik, doğa ve mitoloji..
Datça'da kapılarını açan yöresel ürünler festivali katılımcılar tarafından ilgi görüyor. 09 Ocak tarihine kadar sürecek olan fuarda yöresel ürünlerin satışı yapılıyor. Türkiye'nin Karadeniz, Ege, Akdeniz ve Doğu Anadolu illerinden bir çok işletme festivale katılarak kendi bölgelerinin meşhur ürünlerini Datça’da ziyaretçilerle buluşturdu.
Fuarda geniş bir ürün yelpazesinin olduğunu ifade eden organizasyon sahibi Mehmet Deniz "Açmış olduğumuz yöresel ürünler fuarına Türkiye genelinde özellikle gıda sektörünün en iyi firmaları katıldı. Patent almış firmalar burada. Kültürleri ve coğrafyaları birleştirmek için geldik.
Pazar akşamına kadar açık kalacak fuarda kalite ve fahiş fiyat uygulamasına hassasiyet göstereceğiz. Pandemi kurallarına uygun olarak, gerçekleştirdiğimiz Fuarımızda misafirlerimize maske dağıtımı yapıyoruz ‘’dedi.
Datça Yarımadası, insana hem Ege’yi hem Akdeniz’i aynı anda yaşatıyor. İki deniz arasındaki mesafenin 800 metreye kadar düştüğü Balıkaşıran, Anadolu’dan ‘ha koptu ha kopacak’ gibi. Şairlerin Datça’yı Anadolu’nun uzak zürafasına benzetmesi bundan... İki denizin rüzgârları, Datça’da havayı da toprağı da bereketlendiriyor. Otlar ve çiçekler, insanın eczanesi oluyor. Tarihçi Strabon’un “Tanrı, insanın uzun ömürlü olmasını isterse onu Datça’ya bırakır” sözü boşuna değil.
100 önemli bölgeden biri
Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) yeryüzündeki 100 önemli bölgeden biri olarak belirlediği Datça, huzurun da sahilidir. Datça’ya ilkbahar erken gelir. Yazın sahilleri dolduran kalabalık bu aylarda görülmez. Datça gerçek sakinlerinindir. Piknik sepetlerini alanlar, kekik kokulu tepelere çıkar. Burada zeytin ve badem, dağ ve deniz, yel ve değirmen yan yana gelir. Emekliliğin tadını çıkaran eski değirmenlerin dev pervaneleri, asırlarca buğdayı un etmenin gururunu taşır. Datça gerçekten de rüzgârın yuvasıdır. Yaz sıcağı sahilleri kavururken Datça püfür püfür eser. Rengârenk mavi yolculuk guletleri çifte limanlı ilçenin kıyılarında denizkızlarını andırır.
Cennet koylar arasında
Datça’nın sürprizlerinden biri de içinde su değirmeni olan Ilıca Gölü. Bizans Havuzu da denilen gölün sularının şifalı olduğuna inanılıyor. Biraz ilerdeki yat limanıysa minicik koyuyla ilçenin kalbi. Liman çevresindeki restoranlarda yörenin taptaze balık ve deniz ürünlerini mutlaka deneyin. Datça Yarımadası, doğa sporlarına meraklı olanlar için de bir mutluluk mekanı. Datça - Knidos Yolu, yürüyüş ve bisikletçiler için eşsiz bir parkur. Gökova ve Hisarönü körfezlerinin sarmaladığı yarımadada hemen her patika, dünya güzeli bir koya açılıyor. Akvaryum, Kızılbük, Kargı, Karaincir, Sarı Liman, Çiftlik, Kurucabük... Datçalıların ‘bük’ dediği birbirinden güzel tam 52 koy var.
Badem çiçekleri tablo gibi
Yaka Köyü, Datça Yarımadası’nın batı ucundaki Knidos’tan önceki son yerleşim. Köydeki yol üstü kahveleriyse dinginliğe açılan birer kapı gibi. Kahvelerde bademli incir tatlısının tadına bakın. Halikarnas Balıkçısı, yarımadanın ucundaki bu antik şehri Anadolu’nun şakıyan diline benzetir. 2 bin 500 yaşındaki şehir, insana adeta dünyanın ucuna geldiğini hissettirir. Datça Yarımadası, badem ağaçlarının bembeyaz çiçekleriyle kaplandığı bu günlerde zarif bir gelini anımsatıyor. Ağızda güçlü bir tat bırakan Datça bademi ak, kaba, sıra, diş, yazı ve tüylü gibi isimlerle anılıyor. En makbulüneyse ‘nurlu’ deniyor. Badem ağaçlarının bezediği yaklaşık 70 kilometre uzunluğundaki Datça Yarımadası’nın köyleri tam bu zamanlar başka bir güzel. Kızlan Köyü’ndeki tarihi yel değirmenleri, bir zamanlar şapel olarak kullanılan Çatal Mağara, Selçuklu döneminden kalma Hızırşah Camisi, Sındı’daki kaya mezarları, Alavara’daki kale ve Reşadiye Camisi görülmeye değer yerlerden. Emecik ve Burgaz kalıntıları da yörede tarihin izini sürmek isteyenleri bekliyor. Denizden uzak Eski Datça arnavutkaldırımı sokaklarında geçmiş zaman sıcaklığını yaşatıyor; bal renkli taş evleri, küçük bir meydanın çevresine yayılıyor.
Ne yenir, ne alınır, nerede kalınır?
Zeytinyağlı ve kekikli kurutulmuş domates, ısırganotu kavurması, koruk salatası, kapari turşusu, deniz börülcesi, kabak çiçeği dolması ve deniz ürünleri Datça sofrasından eksik olmayanlar.
Cumartesi günleri kurulan Datça pazarı, şenlik alanına dönüşüyor. Bal, badem, zeytinyağı sabunu, çubuk tarçın, nazar boncuğu, altınçiçek, fesleğen, denizkerevizi, acur, pomelo, çökelek peyniri alabilirsiniz.
Eski Datça’da butik otele dönüştürülen yöreye özgü taş evlerde konaklayabilirsiniz. Deniz kıyısını tercih edenler için Hayıtbükü ve
Palamutbükü başta olmak üzere Datça koylarını öneririm. Birçok alternatif var.
UKKSA’da sanat dolu günler
Uluslararası Knidos Kültür Sanat Akademisi (UKKSA), başta plastik sanatlar olmak üzere sanatın pek çok dalında faaliyet göstermeyi ilke edinmiş çok yönlü bir akademi. UKKSA, hareketli bir döneme girmeye hazırlanıyor. Çocuklara yönelik olarak organize edilen çevrimiçi resim ve sanat atölyelerinin yanı sıra mart ayında seramik, resim, heykel atölyeleri ve yoga kampları başlayacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.