Dolu, dolu bir hafta daha sona erdi. Geçen hafta birçok haber/analiz yaptık. Karla yapılan mücadelenin yetersizliğini belirtik. Tüm havayollarımızın ve havalimanlarımızın ikide bir yüzlerce sefer iptallerine şahit olduk. Sonunda bir kez daha anladık ki biz kar ile mücadeleyi bilmiyoruz. Kısaca; Un var; yağ var, şeker vardı ama helva yapamadık.
Niçin yapamadık; Çünkü deneyim ve eğitim eksikliğimiz var. Yumurta kapıya dayanmadan harekete geçmiyoruz. Eskiden bir çalışanın emekliliği geldiğinde, önemli bir iş yapıyorsa onu emekli etmeden mutlaka yedekleme yapılır ve birisini yetiştirmesi sağlanır, sonra yollanırdı. Şimdi böyle bir şey yok. Pata, küte elaman çıkartıyorlar. Sonrada deneyim içeren işlerde, yeni elemanlar doğal olarak bocalıyor. Kısaca koordinasyon eksikliği var.
Değerli okurlarım;
Geride kalan iki haftanın adını ben THY haftası koydum. Çünkü akla hayale bile gelmeyen bir dolu saçmalıklar yaşandı. Ne işveren işveren gibi davrandı, ne sendikalar sendika gibi… Al birini vur diğerine desem yeridir. Peki, çalışanlar ne yaptı? Koskoca bir hiç… Hava-İş sendikasının yaptığı ankette THY çalışanlarının %95’inin Toplu İş Sözleşmesinin delinmesinden yana oy kullanması tarihe geçti. Şimdiye kadar duymadığım bir saçmalık. Toplu iş sözleşmesi 3 yıla çıkartılmış olmanın kazığı bir yana, her sene alınan zam, çarşıda, pazarda görülen gerçek enflasyona bile yetişemezken, çalışanlar ve çalışanların temsilcisi(!) sendika tarafından bir hukuki anlaşma deliniyor.Sendikal tarihimize koskoca bir kara leke sürüldü.
Belki hatırlayanlarınız çıkacaktır. Erdoğan Balcı’nın Hava-İş başkanlığı döneminde yapılan toplu iş sözleşmelerinde refah payı diye bir madde vardı. Enflasyon hesaplanır ve üstüne bir de refah payı konurdu. Bilirsiniz, evinizdeki buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi zamanla eskiyor ve yenilenmesi lazım. Siz ise ancak enflasyon kadar zam almışsınız. Eskimiş olduğundan devamlı arıza yapan bu makineleri nasıl değiştireceksiniz… Toplu iş sözleşmesindeki bu madde bile geçerken, şimdilerde değil refah payı, maaşlarınıza gerçek enflasyon payı kadar bile katkı sağlanamazken üstüne üstük bir de kazanılmış haklardan geri veriliyor. Bunun adına da sendikacılık diyorlar.
Hava-İş sendikası, minimum verilerle imzalanan sözleşmeleri deldirmekle kalmayıp, üstüne üstük çalışanlarla işvereni karşı karsıya getirdi.
TC Kimlik numarası ile yapılan anket Düşünsenize yakında referandum oylaması var. Şimdi hükümet kalkıp dese ki, oylama e-devlet vasıtasıyla yapılacak. Sizce sonuç ne çıkar? Böyle bir uygulama yapılabilir mi sizce? Mümkün mü? Bence mümkün değil. Dünyaya rezil rüsva oluruz.
Ancak THY’de bu yapıldı. Çalışanlar, güya kendi özgür iradeleri ile şirketin maddi yönden zor durumda olduğunu gördüklerinden, sendika vasıtasıyla oylama yapıp %95 2017 zamlarını almamayı istemişler. Kamuoyuna böyle yansıtıldı. Peki, doğru mu? Tabii ki hayır… O halde nasıl oldu da çalışanlar enflasyonun bu kadar yüksek seyrettiği bir dönemde alacakları üç beş kuruşluk zamdan feragat ettiler.
Bunun iki cevabı olabilir:
Çok yüksek maaş aldıklarının farkında oldular ve şirketlerinin düştüğü ekonomik krizi görüp kendi özgür iradeleri ile sendikalarına başvurup biz toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan bu seneki zamları almamalıyız dediler.
Fişlemeli bir sistemde ankette yazan” katılmıyorum” yani kesintiye HAYIR şıkkını işaretlemekten çekindiler. Kısaca başlarına gelecekten korktular.
Sizce hangisi doğru olabilir?
Sendika bu işe neden alet oldu? Çünkü işveren tek başına toplu iş sözleşmesi rakamlarını uygulamaktan kaçınamazdı. Hatta çalışanların hepsi, sendikaya baskı yapıp biz bu toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan zammı almak istemiyoruz bile deseler sendika, Hayır diyerek reddedebiliyor. Kısaca top çalışanlarda değil sendikada.
Çünkü Toplu İş Sözleşmesi, çalışan ile işveren arasında değil, İşverenle, sendika arasında imzalanıyor.
Peki, çalışanlar bu oyunu anlamadı mı? Anladı. Peki, neden sendika binasına giderek, kendi seçtikleri(!) yönetimi kınayamadı. THY yönetimi duyar diye korktu. Kısaca “insanlar hak edildikleri şekilde yönetilirler” sözü boşuna söylenmemiş. Yeni nesil, içinden konuşuyor, içinden tepki koyuyor ve sarı öküzü teslim ediyor.
Şimdi de gelelim aynı oyunun farklı sendikada değişik uygulamasına
Bildiğiniz üzere Teknik A.Ş %100 THY’nin şirketi. Düne kadar THY Genel müdür yardımcılığı olan bölüm,yani THY Teknik olarak adlandırılan şirket, şimdilerde Teknik A.Ş olarak hizmet yürütüyor. Zamanın THY yönetimi BÖL-PARÇALA-YÖNET mantığı doğrultusunda THY’yi bir bütün olmaktan çıkardı ve parçalara ayırarak hem kendi adamlarına makamlar yarattı hem de THY ailesi arasındaki dayanışmaya son verdirdi. Aslına bakacak olursanız,THY ailesinin her ferdi eskiden eşitken şimdilerde eşit olup olmadığınızı anlayabilmek için pas bilet kullanarak uçmaya çalışmanız yeterli olacaktır.
Sadece bununla yetinilmedi ve bir de senelerin uçakçılarını metalci yaptılar. İnaın ki hala inanmakta zorlanıyorum.Mantığı olmayan bir uygulama. Metal iş kolu nasıl kabul edilebildi? Bildiğim kadarıyla THY Teknik de uçak yapılmıyor, parça imalatı yok, tencere, tava da üretilmiyor, kuralları sivil havacılık (!) SHGM kuralları, uçağı sefere veren, seferden gelen uçağı bakıma alan, arızalarını gideren kişiler nasıl metal iş kolu olabilir ki?
Ancak bizim ülkemizde her şeye mantık çerçevesinde bakmak yeterli değil. Birisi “bu böyle olmalı” dedi mi iş bitiyor. Yukarıda yazdım ya, “böl-parçala-yönet” çerçevesinde Hava-İş’e çelme takıldı. Bir zamanlar her kesin dilinde ayrılmaz 3’lü olarak kabul gören,Uçak-Pilot-Teknisyen üçgeni vardı. Bu üçgene de darbe vuruldu. Kokpit ve Teknik birbirinden koparılmak istendi ve koparıldı.
Sadece bununla yetinilmedi, HABOM isimli bir şirket daha kurularak ucuz iş gücü sağlanma yoluna gidildi. Hamdi Topçu isimli zatı-ı muhteremin bölücü çalışmaları idi bunlar. Sendika sustu, dernekler sustu. İş bitti. Kısaca, Sendikaların ve derneklerin bakışları arasında bu bölünme gerçekleşti. İş kolları değişti. İki farklı sendikaya üye olundu. Sendikalar bile işverence seçildi(seçtirildi) ve çalışanlar zorla otobüslere doldurulup üye olmaya götürüldüler.
Bunlar da yetmedi, şimdilerde ise toplu iş sözleşmeleri delinmeye başladı. İşveren kendi imzaladığı sözleşmeye uymak istemediğinde, sendikasına, pardon yanlış anlaşılmasın işveren sendikasına değil, işçi sendikasına(!) başvuruyor ve kazanılmış haklardan feragat ettirebiliyor. Sanki,sendikanın aidatını işveren veriyor ve sendika işvereni temsil ediyor gibi görüntü ortaya çıktı.
Sakın ola ki, bu yazıyı sadece THY’nin çalışanlarının, “Katılıyorum” şeklinde verdikleri cevaba binaen yazdığımı sanmayın. Buradaki en önemli nokta çalışanlardan kesilen para olmayıp, toplu iş sözleşme hükümlerinin delinme yollarının açılmış olmasıdır. Bakalım bu delik ileride ne gibi hak mağduriyetleri yaşatacak.
Bu yanlışlar sadece tasarruf amaçlı verilmeyen zamlarda ortaya çıkmadı.
Toplu iş sözleşmesi imzalanmış, uygulama başlamış ve bir bakıyorsun ki bir genel müdür tek taraflı bir genelge ile toplu iş sözleşmesindeki iş gruplarında değişikliğe gidiyor. Sendika hop, hop diyemiyor. Neden diyemiyor? Çünkü işçi sendikasını, işçiden yana değil ki. İşveren yine işçiyi kullanarak kendi adamını seçtiriyor. Buna da, çalışanlar kendi sendikalarını seçti deniyor.
Gördüğünüz gibi, devamlı olarak geçen haftalarda yazdığım sarı öküzü vermeyecektiniz başlıklı yazıma geliyorum. (yazı için tıklayınız) İşin aslı bir sözcükte yatıyor.
Bundan sonra ne olacak? Hangi sendikaya üye olunursa olunsun çalışanlar silkelenmedikçe, toplu iş sözleşmeleri, işveren tarafından tek taraflı delinebilecek.
THY’de yapılan anket uygulamasını ben ve köşe yazarımız Rauf Bey birçok kere eleştirdi. Böyle bir anket yapılamaz dendi. İnsanları fişletiyorsunuz diye bas bas bağırdık. Ancak olan oldu ve Fişlenmeli Anket çalışması, işverenin istediği şekilde sonuçlandı. Kısaca çalışanların %95 i toplu iş sözleşmelerinin delinmesine onay verdi. Hem de 2017’nin ne getirip ne götüreceğini henüz kimse bilmeden.
Bu uygulamanın aynısı Teknik A.Ş de de yapılacağını duyduğum andan itibaren başladım yazmaya. İlk isteğim olarak, madem HAYIR diyemiyorsunuz o halde çalışanlarınıza anket yapıp, toplu iş sözleşmenizi deleyim mi delmeyeyim mi diye soracağınıza,sendika olarak yetkinizi kullanarak, işverene sendika yönetimi olarak siz EVET veya HAYIR deyin diye tavsiyede bulundum. Çünkü çalışanlarına sorma işlemi kimlik bilgileri ile yapıldığı müddetçe hiç bir zaman HAYIR çıkma ihtimali yoktur.
Sadece bunu yazmakla kalmayıp, Teknik A.Ş deki çalışanların düşük ücretlerini de yazarak hem işverenin hem sendikanın vicdanlarına seslendim. 2000 TL maaş alan adamın 100 TL zammını vermeyerek tasarruf mu edeceksiniz dedim.
Çelik İş tabii ki, Hava-İş in uygulamasını gördü. Airlinehaber’e bakmış olmalı ki, bir anda Fişlenmeli Anket çalışmasından vazgeçti. Kapalı oy ,açık tasnif oy atılabilse kesin HAYIR çıkacağından işverene verilen söz yerine getirilmemiş olacaktı.
Aslına bakacak olursanız, “kapalı oy, açık tasnif”li bir seçimde Teknik A.Ş de en az %95 katılmıyorum çıkardı. Bu gerçeği gören Çelik İş, ne şiş yansın ne kebap mantığında bakarak, fişlenmeli anket uygulamasını da yapmayarak kendi karar vermek zorunda kaldı.
Sizce sendika yönetimi; Aslanlar gibi kalkıp işverene karşı, Toplu iş sözleşmemi deldirmem, ne yazıyor ve ne imzalandıysa o uygulanacak diyebilir miydi? Tabii ki diyebilirdi.
Neden diyemedi? Toplu iş sözleşmesinden kazandığımız %li zam miktarından vazgeçmiyoruz diyebilmesi için, çalışanlar tarafından özde seçilmiş bir sendika olması lazım. Yukarıda anlattığım üzere plan böl-parçala-yönet idi. Bu mantıkla, Topçu başkanlığındaki bir yönetim tarafından planlama yapılmış ve senelerin uçak bakımcıları Çelik İş üyesi olmak zorunda bırakılmışlardı.
Çalışanların zoraki seçmek zorunda kaldığı sendika yönetimini, işveren getirdiği gibi götürmesini de bilebilirdi. Çelik İş in korkusu işte buydu.
Çelik İş’in HAYIR demesi durumunda, tüm çalışanlar işveren tarafından sorgu odalarına alınacak, yani yine tek-tek odalara çekilecek ve korkutularak Çelik İş den çıkartılıp, Türk Metal’e üye yaptırılma ihtimali vardı. Şimdi diyeceksiniz ki, Çelik İş gitsin de kim gelirse gelsin. Çelik İş giderse yerine Birleşik metali getirtmezler. Çelik İş yerine bu sefer de Türk Metal gelir. Ne fark eder ki?
Çelik İş bu gerçeği bildiğinden, ne yapacağını şaşırdı ve kapalı oy açık tasnifli oylama neticesinde Hayır çıktığında kalacağı zor durumu ve fişlemeli anketin eleştirilerle dolu sonuçlara gebe olduğunu birlikte değerlendirerek, kararı anket vasıtasıyla değil kendi vereceğini deklere etti.
Sendikanın tasarruf genelgesi adı altında istenilen uygulamaya EVET demesi tabii ki tasvip edilemez.Toplu iş sözleşmesini deldiren sendika olabilmesi eskiden mümkün değildi. Ancak şimdi oda olmuş oldu ve Türk sendikacılık tarihinde bir ilki gerçekleştirdiler.
Neyse olan oldu. Çelik İş, Hava-İş’e nazaran en azından üyesini fişletmediğinden ve en azından domuzdan kıl kopartabilmeyi(*) (düşük maaşlı gruplardan kesinti yapılmaması) Hava-İş’e göre daha iyi becerdiğinden, kötünün iyisi oldu.
Sonuç olarak; Her iki sendika da sınıfta kaldı. İyi hoş da, peki Sefa bey, biz şimdi ne yapacağız tarzı soruları olanlara cevabımı çok önceden vermiştim. (yazı için tıklayınız)
(*) Domuzdan kıl koparmak: Cimri bir zenginden az da olsa bir şey alabilmek anlamında teşbih olarak kullanılır.
http://www.airlinehaber.com/