Bu hafta, Türkiye’nin iki ayrı şehrinde gastronomi ile ilgili festival var. İki gün önce Bursa Turizm Fuarı’na davetliydim. İki gün sonrası için, iki ayrı şehre yine turizm amaçlı davet aldım. Haliyle ancak birine yetişebileceğim...
Muhtemel ki Ekim ayında da onlarca şehirde benzeri etkinlikler olacak. Yani, şehirler hummalı bir yarışa içinde. Hedef daha fazla turist almak. Bu yarışın bütün dünya şehirleri arasında olduğunu da unutmayalım.
3 milyar insan, her yıl oturduğu ülkeden bir başkasına seyahat ediyor. Sadece turistler değil bütün insanlar, farklı ülkeleri ve kültürleri daha iyi tanıdıkça, ekonomik durumu elverdiği ölçüde konfor talepleri artıyor.
Yiyecek, giyecek ve barınmada "daha iyi yaşam" aramaya başlıyor; gerekli gereksiz ihtiyaç kavramı içine koyduğu her şeyde "kendini iyi hissetme"yi amaçlıyor. İşte buna “wellness” diyorlar.
Türkiye, bu sektörde var olmalı. Her şehrimizde buna uygun imkanlar var. Sadece iyi hissetme duygusuyla değil; sağlık ve koruyucu hekimlik açısından da insanın kendine bakması gerekiyor.
Eskiden "kür şehri" olarak Yalova'yı düşünürdüm. Bursa ve İstanbul’a yakın, İnegöl, İzmit, Balıkesir, Gönen ile aynı bölgede bulunması büyük avantajdı. Onca yanlış adımlara rağmen bölgenin wellness merkezine dönüşme şansı hala var.
Çeşme, Afyon, Denizli gibi termal bölgeler veya Çanakkale, Muğla doğal güzelliği ile aynı potansiyeldeki şehirlerimizi de unutmayalım. Her biri bu yarışa girmelidir. Yeter ki kime, hangi hizmetle ulaşabileceğini iyi planlasın.
Termal merkezler eski kaplıca mantığından modern bakım ünitelerine erişecek. Trilyon dolarlık bu küresel pazarda yerinizi almak için biraz gayret edin...
Bu düşüncelerim Bursa Turizm Fuarı’na gelince yeniden depreşti. Bursa’yı otomotivin başkenti biliriz. Güçlü sanayisi ile Türkiye’nin ihracatında lokomotiv şehirlerindendir. Sanayi özelliğinin yanı sıra İnegöl, Mudanya, Orhaneli gibi ilçeleri ve Uludağ ile sağlık ve kış turizmine açık, tarihi kimliği ile kültür ve kongre turizmi için ideal bir konumdadır.
Bir ara “Türkiye’nin Davos’u Uludağ” şeklinde bir yaklaşım da sergilenmişti. Ne hikmetse arkası gelmedi.
Bursa Turizm Fuarı, Network Fuarcılık tarafından ikinci kez düzenlendi. Network, profesyonellere yönelik ulusal çapta ihtisas fuarları ile alıcı ve satıcıları buluşturuyor.
Network Genel Müdürü Hasan Eker, 10 yıldır Bursa ve civarında turizme yönelik etkinlikler yapıyor. Bu yönüyle uzun vadede olumlu sonuçlar alacağını umduğum bir vizyona sahip. Fuar kapsamına kongre turizmi ve / veya sağlık sağlık turizmi sempozyum ve panellerini dahil etmek gerekiyor.
Ayrıca, etkinlikler şehrin marka kimliğine yönelik olarak yerel ve ulusal yöneticilerin vizyonu ile örtüğü takdirde daha başarılı sonuçlar alır.
Bir şeyi unutmayalım! Sonuçta, turizm bir hizmet alanıdır. Hizmet alanları, ancak insan kaynaklarının kalitesiyle varlığını devam ettirebilir.
Şöyle ki: Bursa’da konaklayan bir turist, otelde Bursa’nın geleneksel ürünü şeftaliyi, siyah inciri, kestane şekerini bulamıyorsa, sabah kahvaltısında Gemlik veya Trilye Zeytinini tadamıyorsa, Bursa’ya gelmesinin bir anlamı kalır mı? Ya da banyoda kullandığı havlunun, bornozun dünya havlu başkentine ait olduğuna dair bir not göremiyorsa, bu turizm anlayışıyla uyumlu olur mu?
Bu sorun sadece Bursa’ya ait de değildir. Aydın’a gidip hediye olarak “beyaz incir” alamadığım, Mersin’e gidip lokantasında sıkma portakal suyu bulamadığım, Ordu’dan fındığı İstanbul’dakinden daha pahalı aldığım çok olmuştur. Veya Ayvalık’tan sıkma zeytinyağı, Van’dan otlu peynir, Siirt’ten karakovan balı, Erzincan’dan tulum peyniri alırken hile şüphesi taşımam ve haklı çıkmam ilk değildir.
Siz bunu her şehre uygulayabilirsiniz... Çünkü, benim her şehir için ayrı bir anım var.
Etrafınıza bakın, her şehirde festival yapılıyor. Demek ki marka çalışmaları için bütçe var. Ancak bu bütçelerin “marka şehir” amaçlı, verimli kullanıldığı konusunda şüphelerim var. Şehirlerimizin ister tarımsal, ister tarihsel, isterse doğal olsun bütün değerlerine sahip çıkın.
Ve iyi iş yapanları alkışlayalım, hataları tatlı biçimde gösterelim...