Bütün dünya pandemi ile boğuşup, ekonomik krize çare ararken ve İngiltere gibi ülkelerde iki asırlık dev şirketler batarken New York Times Gazetesi’nde böyle bir başlık görünce çok şaşırdım.
Neee? 1020 yıllık dükkan mı? Böyle bir şey nasıl olabilir?
Çünkü Türkiye’de bırakın bin yılı, sekiz on markadan fazla asırlık işletme bile yoktur. Nedense bizde bir ‘Vurgun ve kısa zamanda köşeyi dönme psikolojisi’ hakimdir ve biraz rant elde edilecek diye her sokağın kaldırımı bile senede iki kez yenilenir. Bir kaldırımı senede iki kez yenilersen, geride bin yıllık dükkan da kalmaz asırlık ticaret de. Maksat kısa zamanda köşeyi dönmekse, bu maksadın hasıl olması için yıkıp yeniden yapacaksın. Bundan 170 yıl önce 1830’lu yıllarda Türkiye’yi dolaşan Alman Subay Helmut Von Moltke o zaman bile bunu görmüş, yaşamış ve bana İstanbul’un Yeni Havalimanı’nı düşündüren şu mealde sözler yazmıştı:
“Kolayca onarılacak bir şey bile olsa Türkler daha fazla harcayıp yıkıp yeniden yapmayı tercih eder.”
Aradan asırlar geçse de en azından bu toprakların zihniyeti değişmiyor yani.
Neyse gelelim bin yirmi yıllık Japon dükkanına.
Japonya’nın Kyoto şehrinde bayan Naomi Hasegawa’nın ailesi eski bir tapınağın yanında, sedir ağacından yapılmış bir dükkanda tam bin yirmi yıldır kızarmış mochi, yani bir tür dövülmüş prinç hamuru kızartması tatlısı satıyor. İchiwa adlı dükkan 1000 yılında açılmış ve o gün bugündür ülkenin dört bir yanından gelen ve tapınakta ibadet ederek rahatlaya çalışan insanları hizmet veriyor. Dükkanda tek ürün olarak mochi var ve içecek isterseniz bir de yeşil çay veriyorlar, başka bir şey yok.
Meğer Japonya dünyada en çok eski işletmeye sahip ülke imiş. Ülkede en az 100 yıllık geçmişe sahip 33.000'den fazla işletme var, bu dünyadaki tüm eski işletmelerinden yüzde 40'ından fazlası. Bu işletmelerin 3.100’ü en az iki yüzyıllık 140 tanesi 500 yıldan yaşlı, bin yıllık olanların sayısı da en az 19.
Vay vay vay.
Peki nasıl oluyor da bu işletmeler bu kadar yıl batmıyorlar.
Çünkü bunların bir numaralı önceliği köşeyi dönmek değil, devam etmek. Her nesil bayrak yarışındaki bir koşucu gibi, önemli olan yarıştaki bayrağı öne geçirmek. Yani bize yabancı değerler.
Japonlar bu eski işletmelere çok değer veriyorlar. “Parlaklık” olarak niteliyorlar, bölgesel hükümetler ürünlerini tanıtıyor, işletme kitapları başarılarını anlatıyor, seyahat rehberleri onlara kendilerini adıyor.
Çoğu bu tatlıcı gibi geleneksel mal ve hizmetlerle uğraşan küçük, aile tarafından işletiliyor. Ama aralarında 131 yıl önce kart oynamaya başlayan Nintendo ve 1917'den beri piyasada olan soya sosu markası Kikkoman gibi Japonya'nın en ünlü şirketleri de var.
Bayan Naomi Hasegawa, bin yıl boyunca hayatta kalabilmek için, bir işletmenin sadece kâr peşinde koşamayacağını söylüyor ve şöyle diyor:
“Böyle bir yer için daha yüksek bir amaç olmalı. Bu amaç bizim için tapınağın hacılarına hizmet etmek.”
Görüldüğü gibi Japonların dindarlık anlayışları da çok sağlam ve daha imanlı; vurgunculuk yok. “Bir işi yap ama iyi yap” diye düşünüyorlar.
Peki şirket bu 1020 yılda hiç mi büyüme şansı yakalamamış, niye şube açmamış, isim hakkını satmamış, franchise vermemiş.
Aslında çok teklif gelmiş. Son zamanlarda da internetten satış önerisi gelmiş, ama bu genişleme fırsatlarını hep reddetmişler.
Peki Japonların bu şirketleri, aradan yüzyıllar geçerken, salgınlar, savaşlar yaşarken ve imparatorluklar batarken nasıl ayakta kalabiliyorlar?
Çok basit:
Çoğu aile şirketi, yani aile bireyleri çalışıyor. Riskten kaçınıyorlar. Biraz kar elde ettiklerinde bile sermaye harcamalarını artırmıyorlar. Yapılan bir ankete göre bu şirketlerin dörtte biri, iki yıl dayanacak kadar parası olduğunu söylüyor.
Tabii bir de Japonya’da olmanın faydaları var. Desteğe ihtiyaç duyduklarında düşük fazli kredi alabiliyorlar, çünkü ülkede faiz yok denecek kadar düşük. Ayrınca salgında Japonya’da hükümet küçük işletmeler için faizi sıfırlayıp kredi verdi.
Ayrıca şirketler kendilerini yenilemekten de kaçınmıyorlar. 1560 yılında demir su ısıtıcılar yapmaya başlayan malzeme firması NBK, şimdi yüksek teknolojiye sahip makine parçaları üretiyor. 332 yaşındaki kimono üreticisi Hosoo, tekstil işini ev mobilyası ve hatta elektronik ürünlerle genişletti. Tanaka Iga şirketi, 885'ten beri Kyoto'da Budist din ürünleri üretiyor. Şirketin 72’nci nesil başkanı, ürettikleri minik ev tapınaklarını ‘kendi alanlarının Mercedes’i olarak niteliyor.
Ve bu işi sürdüren aile bireyleri, “Bu işi bırakan kişi” olmamak için hep devam ediyor.
Kısaca bin yıl yaşamak ve pandemileri hasarsız atlatmak için riskten kaçınmak, büyümek için açılmamak ve kısa zamanda köşeyi dönme hevesinden vazgeçmek ve ‘tek bir işi, çok iyi yapmak’ gerekiyor.