Donald Trump’ın seçimi kaybetmesinin gazeteciler açısından çok farklı etkileri ve önemi var. Konunun Trump’ın dünya görüşü veya ideolojisi ile de pek ilgisi yok, olay tamamen basın özgürlüğü ile ilgisiyle ilgili.
Trump beyazların üstünlüğüne inanan gizli bir ‘ırkçı’, dini siyasete alet eden bir ‘fırsatçı’, geçmişinde kadınlara yönelik yaptıklarına bakınca bir ‘tacizci’, küresel ısınma açısından bir ‘tehdit’, vergi vermemek için taklalar atan düzenbaz bir ‘vergi kaçakçısı’ ama bunlardan daha önemlisi medya açısından bir tehdit. Sırayla inceleyelim.
1- Her ne kadar çeşitli ABD’de medyayı gizli bir takım güçlerin kontrol ettiği şeklinde bazı komplo teorileri varsa da Amerika dünya basın özgürlüğü açısından en önemli ülkelerden biri. Amerikan Anayasası’nda açık açık ‘Basın özgürlüğü’nü sınırlayan bir kanun çıkarılamaz’ yazılı. (Amerika’da durum böyle iken Türkiye’de basın özgürlüğünü sınırlayan kaç yasa maddesi olduğunu bilmiyoruz bile, bundan 20 yıl önce bile 1200 adet idi.)
2- Bu yüzden Amerikan medyası aklınıza gelebilecek her şeyi yazma özgürlüğüne sahip. Buna her türlü tanınmış kişiye ve devlet başkanı dahil yöneticilerine eleştiri ve hatta hakaret ve ötesi de dahil. Bu yüzden hakkında yazılanlardan ötürü hiç kimse dava kazanamıyor. Ünlü oyuncular ve şöhretli insanlar bile Amerikan medyasını dava edemiyor, olay İngiliz medyasına da yansırsa, oraya gidip dava açıyorlar.
3- Dünyanın en önemli sosyal medya platformları Amerikan merkezli. Facebook, twitter, Google, instagram, linkedin ve aklınıza ne gelirse Amerikan. Ve tüm bu platformlar Amerikan yasaları çerçevesinde çalışıyorlar. O yüzden bu kadar özgürler.
4- Amerikan yasaları böyle özgür kıldığı için bu sosyal medya platformlarında her şey serbestçe yayınlanıyor. Buna porno bile dahil.
5- Hem Wikileaks belgelerinin sızdırılmasında hem de Edward Snowden’in sızdırdığı Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi belgelerinde en büyük zararı Amerikan devleti gördü ama devlet, sadece belgeleri sızdıran memur ve ajanların peşine düştü. Amerikan yasaları, bunları yayınlayan gazetelerin ve gazetecilerin peşine düşmeyi aklına bile getirmedi. Kimse gidip New York Times’ı basmayı düşünmedi.
6- Amerikan medyası geçmişte Washington Post’ta yayınlanan haberleri ile Başkan Nixon’ı devirmişti. (Derin gırtlak olayı) Medyanın başkan devirmesi başka ülkelerde öyle kolay kolay ortaya çıkmaz.
7- Yine Amerikan medyası, Vietnam savaşı sürerken ve 50 bini aşkın Amerikan askeri ölürken, savaş aleyhine yayın yaparak, ‘Pentagon belgeleri’ adlı gizli belgeleri yayınlama cesaretine sahip olmuştu. Bunu da başka ülkelerde yapamazsınız. Azerbaycan’da bir gazeteci çıkıp savaş aleyhine veya Aliyev aleyhine bir belge yayınlasa, başına ne geleceğini tahmin etmek zor değil.
8- Tüm bu serbestliğe ve özgürlüğe rağmen, medya etiği konusunda da Amerikan gazetecileri en önde gelirler. Gazetelerin etik ilkeleri kalın birer cilt büyüklüğündedir. Bir New York Times muhabiri, bırakın bizdeki gibi kamyonla yılbaşı hediyesi almayı, başkasından bir öğle yemeği bile yiyemez.
9- Habercilik dünyanın en pahalı işlerinden biridir. Dünyanın en önemli medya organları, habere en çok para harcayan kurumlardan oluşur. Ve dünyada İngiliz Guardian Gazetesi gibi birkaç istisnai kurum dışında, habere Amerikalılardan daha çok para harcayan başka bir ülke de yoktur.
10-Dünyanın en iyi gazetecilik okulları da Amerika’dadır. Amerika’daki medya örgütleri, dünyanın öteki ülkelerinden pek çok gazeteciye eğitim olanağı sağlar. Bunlar başka ülkelerde hayal bile edilemez.
11-Amerikan başkanları, başka ülkelerin tersine gazetecilerin önüne sık sık çıkıp, hesap verme zorunluluğunda hissederler kendilerini. Gazeteciler, başkana soru sormaktan çekinmez, soru sordular diye işlerinden atılma diye bir endişeleri olmaz. (Trump’a kadar böyleydi, gittiği için yine böyle olacak artık.)
12-İşte Donald Trump medya açısından çok önemli olan tüm bu yapıyı yıkmaya çalışıyordu. Medyaya ‘Halk düşmanı’ ilan etmişti. Soru sorulmasın diye öteki Amerikan başkanları gibi sık sık medya önüne çıkmaktan kaçınıyordu. Gizli kapaklı işler yapıyordu. Medyanın hakkında yazdıklarına cevap vereceğine, gazetecileri suçluyordu. Vergi kaçırdığı ortaya çıktığında, niye vergi kaçırdığını değil, yazan gazetecileri ‘canavar’ göstermeye çalıştı. Gazeteciler sussun istiyordu. Gazetecilerin yıllık toplantılarına katılmayan ilk başkan da o oldu.
13-Aynı Trump, sosyal medya platformlarını sonuna kadar kullanırken, onları susturmaya ve kontrol etmeye de çalışıyordu. Eğer eline geçse, bizim de kullandığımız twitter, facebook, instagram ne varsa kafasına göre şekillendirecekti; sadece kendi propagandası için sonuna kadar serbest, başkaları için yasak.
Tüm bu nedenlerden ötürü dünya medyasının Donald Trump’tun kurtulması çok hayırlı oldu.
Dünya medyasına ve tüm gazetecilere geçmiş olsun.