• BIST 9549.89
  • Altın 3005.985
  • Dolar 34.5383
  • Euro 35.9979
  • İstanbul 5 °C
  • Ankara 1 °C
  • Antalya 9 °C

Beril Kaptan'cİran'da unuttuk!

Musa Alioğlu

Bugün 24 Haziran 2018. Türk Demokrasi tarihi için çok önemli bir dönüm noktası. Parlamenter demokrasiyi bırakıp, yeni bir sisteme geçişimizin oylanacağı iki seçimi aynı anda yapıyoruz.

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimi için sandığa gideceğiz. Ama sözde kalmasın, kime oy verirsek verelim mutlaka oy kullanalım. Bu seçim, vatana ve millete hayırlı olsun.

Seçimi bir yana bırakıp, size bir dramdan bahsetmek istiyorum. Lütfen dinleyiniz. 

Mehmet Vasıf Gebeş İzmir'de dünyaya geldi. Önce askerliğe, sonra da hayatını birleştireceği Nükhet Hanım'a gönül verip evlendi. Türk Hava Kuvvetleri'nde pilot olarak uzun yıllar hizmet verdi. Çok mutlu bir evliliği ve çok sevdiği bir işi vardı. Aileye 1982 yılında ilk olarak Beril katıldı, ardından 1987'de Harika doğdu. Vasıf Bey, ordudan emekli olup ayrılarak bir çok meslektaşı gibi Türk Hava Yolları uçuş ekibine dahil oldu. Ardından Onur Air'e geçti ve uçmayı burada sürdürdü. Uçabilme yaşını doldurduktan sonra da Ay-Jet Uçuş Okulu'nda eğitimci oldu. 

Baba, uçmaya bu kadar sevdalı olunca da haliyle aile bireyleri de bundan etkilendi. İlk göz ağrısı, biricik kızı Beril liseyi bitirip (Zeytinburnu İhsan Mermerci Anadolu Lisesi), İstanbul Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü'nden mezun olur. Ne iş yapması gerektiğini babasına sorar. Vasıf Kaptan aklı pilotlukta olan kızına, "Yurt dışında master mı yapmak istersin, yoksa uçuş okuluna mı gitmek istersin?" diye sorunca "Pilot olacağım" cevabını almıştı. Okula başlar, orada sadece üç kızdılar. Bazıları onlara, kadınlardan pilot olmaz. Siz, evinizin kadını olun" diyordu. 

Ama Beril, rol modeli ve kahramanı olan babasının izinden gitmeye tam kararlıydı.

Tarkim Uçuş Okulu'ndan üstün başarıyla mezun olup, pilotluk lisansını, ardından da Airbus tip lisansını aldı. Hep, uçmayı hayal ettiği THY'de, First officer olarak A320'nın sağ koltuğunda göreve başladı. 

Uçuş yaptığı kaptanlardan hep övgü alan çok başarılı bir pilottu. Her şey çok güzel giderken, bir gün yapmadığı tüm izinlerini yapmış gibi imza atması istendi ondan. 

Bunu kabul etmedi ve yapılan baskılara uygulanan mobing'e dayanamayarak o çok sevdiği THY'den istifa etmeyi seçti. 

Bir kaç ay istirahatten sonra Trabzonlu iş adamı Hüseyin Başaran'ın MC Havacılık adlı şirketine geçti. Orada kaptanıyla bir türlü yıldızı barışmadı. Uyarıları ciddiye almayınca, o kaptan Beril'i işten çıkardı. Daha sonra MNG Jet'e girerek mesleğine orada devam etti. Anlaşamadığı o kaptan MC Havacılık'tan ayrılınca Hüseyin Bey'in "Bize gel. Burada kaptan da olursun" şeklindeki teklifini kabul edip geri döndü. 

Uçuş saati dolunca da kaptan oldu ve sol koltukta uçmaya büyük hevesle başladı. 

İşini, çalıma arkadaşlarını, şirketini ve de çok seviyordu. Patron çocukları Mina ve Can'ın adının verildiği MC Havacılık A.Ş filosunda TR-TRB (Challenger 604) ve TC-FRK ( Global Express) iki uçak vardı. 

Patronu, eşini, çocuklarını ve konuklarını taşıdıkları için hep bir aile gibi olmuşlardı. 

Yakında evlenecek olan patronunun kızı Mina'yı Paris'e gelinlik almaya götürüp, getirdikten kısa bir süre sonra bu kez de arkadaşlarıyla Dubai'ye götürdü. Yanında yardımcı pilot Melike Kuvvet ve Kabin Amiri Eda Uslu da vardı. Dönüşte çok talihsiz bir kaza yaşandı ve uçakları İran'ın hava sahasında kırıma uğradı. 

Dünyada belki de, yolcusu da, mürettebatı da hep kadınlardan oluşan bu iş jeti, Türk sivil havacılık tarihinin ilk ölümlü kazasını yaparak 11 genç insanımızın feci şekilde ölümüne neden olmuştu. Olay duyulunca İran devleti tüm kurumlarını seferber edip, uçak enkazını aramaya başladı. Uçak bulunmuş ve de cesetlere ulaşılmıştı. Ancak bir çoğunun parça parça olması nedeniyle DNA testi yapılması gerekiyordu. Yakınlarından alınan örnekler İran'a gönderildi ve hangi cesedin veya parçaların kime ait olduğu belirlendi. Önce bütün cesetler bulundu, sonra parçalar karıştı denildi. TSK'nın bir uçağı cenazeleri getirmek için İran'a gitti. Fakat, gelen bilgiler yine kafa karıştırdı. 

Vasıf Kaptan, Ankara Hava Trafik Kontrol Merkezi'nden rica ederek, uçakta kızının cenazesinin olup olmadığını öğrenmek ister. Pilotun "Bu konuda bilgi veremem" sözlerine, kulenin "Anlaşıldı" cevabı her şeyi ortaya koyuyordu. Yenibosna'daki Adli Tıp Kurumu'nun kapısındaki 11 olan tabut sayısı da durumu değiştirmiyordu. 

Kısaca, on cenaze gelmiş, fakat Beril'in cenazesi yoktu. Aramalara tam üç hafta devam edildi. İran'da araya sonra Newruz Bayramı tatili ve hava muhalefeti girdi. 

Ardından yine arama yapıldığı söylendi ama, uçağını kurtarmak için levyeye 51 kez asılan ve son sözü "Allah'ım bize yardım et" olan Beril'in cenazesini ailesi günlerce bekledi. Kazanın üzerinden tam 100 gün geçti. Artık ne arayan var, ne de soran. Annesi, babası ve kız kardeşi son Ramazan Bayramı'na yine buruk, yine derin üzüntüyle girdi. Kızları için dua edip, Kur'an okuyacakları bir mezarının bile olmaması acılarına acı katıyordu. Beril Kaptan'ın hiç bir iz bırakmadan adeta kaybolması, hiç bir mantıklı açıklamayla izah edilemiyor. Herkes bir şey söylüyor, her kafadan ayrı bir ses çıkıyor, tüm bunlar hiç işe yaramıyordu. Sosyal medyada adına açılan hesaplarda 212 beğenme ve 20 yorum meseleyi çok daha üzücü hale getiriyor. Beril'in cesedi Bahtiyari Dağları'nda kuşa kurda yem mi oldu demek öyle kolay değil. Yandı, kül oldu demek mantıklı değil, çok uzağa fırladı diye yorum yapmak çok gerçekçi değil. Ama ortada acı bir gerçek var ki, o telli duvaklı gelin olup, ana ve babasına torun sevdiremeden gitti bu dünyadan. 

Kara toprağın bile koynuna giremedi. Garip bir tesadüf olsa gerek, ayrılıp barıştığı erkek arkadaşı da İranlı olan ve nargile içtiği kafedeki arkadaşlarının deyimi ile iyi niyetli, çok güler yüzlü, kendine güvenen, sakin bir ses tonuyla konuşan Beril'in ardından hep iyi şeyler yazılıyor, hep iyi sözler söyleniyor.

Her olay gibi ne yazık ki bu da kapanıp gidecek. Bizim gazetecilikte büyükler, fikr-i takip diye bir kavramdan bahseder.   

Her olayın ardını bırakmamak, devamını takip etmek anlamındadır bu söz. Aile acısını içine gömdü, ama ne devlet, ne İran hükümeti, ne basın, ne de kamuoyu bu iş ne oldu diye ne sordu, ne araştırdı. 

Basında ithalat-ihracat yaptı diye yalan yanlış yazılanların aksine o hep yüreğinin sesini dinledi ve hayallerinin peşinden koşarak baba mesleği pilotluğu seçti. 

Beril Kaptan için ayrılan o mezar yerinde şimdi kim yatıyor bilmiyoruz, ama benim inancım odur ki, o tabiatın bağrında bir yerlerden tıpkı aynı kaderi paylaşan genç arkadaşları gibi onu yaratanın cennetine gitmiştir. Allah'ın rahmeti üzerlerine ola.

İyi ve emniyetli uçuşlar Türkiye'm...

Bu yazı toplam 5093 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2005 Türkiye Turizm | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.