BARSELONA- Barselona, İspanya'nın kuzeydoğusundaki özerk Katalan bölgesinde yer alıyor. Katalunya'da geçen sene uygulamaya giren yeni hayvan hakları yasaları, hayvanların gösteri amacıyla kötü muameleye uğramasını ya da öldürülmesini yasaklıyor.
Ancak bu tartışmalı gösterinin yasaklanmasının başka bir sebebi daha var: Katalanların, İspanyol denince akla ilk gelen boğa güreşiyle aralarına mesafe koyma arzuları da yasak kararında rol oynadı. Hayvan hakları savunucuları bu yasağın tüm ülkede uygulanacak şekilde genişletilmesini istiyor.
Ancak boğa görüşlerine son verildiğini görmek istemeyenler de var. Onlara göre "La corrida" İspanya kültürel mirasının hayati bir parçası ve bu sebeple korunması şart.
Barselona'da 600 yıldır yapılan boğa güreşlerinin sonuncusunu izlemeye gidenler arasında Robert Elms de vardı.
Dört bir yandan gelmişler...
Sevilla ve Madridli kalantor adamlar, şık takım elbiseli içinde, Havana puroları ve bronz tenli, sadık eşleriyle trenleri ve uçakları doldurdular.
Gösterişli Fransızlar, "Los Toros" yani boğa güreşini "Oley" diye bağırarak ve kaliteli şaraplar eşliğinde izlemek için buraya geldiler.
Hevesli Amerikalılar, varlıklı Meksikalılar, Basklar, İsveçliler ve hatta "Doğan güneşin oğlu lakaplı", dünyanın tek Japon matadoru, el yakan fiyatlara satılan biletlerden almayı başarıp, şehirdeki son gösteriyi izlemek şansını yakalayabilmişlerdi.
Barselona'daki son boğa güreşi
Barselona'daki güzeller güzeli Monumental boğa güreşi arenasındaki yirmi bin kişi arasında benden başka İngiliz var mıydı, emin değilim.
Benim burada bulunmamın sebebi ise, 1980'lerde Barselona’da yaşayan romantik bir İspanyolca öğrencisiyken âşık olduğum bu vahşi güzelliğe veda etmek denilebilir. Neredeyse 300 boğa güreşi ardından, "kapanışa" tanıklık etmek istedim.
Hemingway ve Picasso'dan etkilenmiş ve matadoru, doğayla mücadele eden insanlığın vücut bulmuş hali olarak görüp, ona hayranlık duymuştum.
Işıltılı kıyafetleri içinde, muazzam baskının altında sergilediği coşkulu nezakete; ölüme mahkûm edilmiş canavar yani boğayla birlikte yarattığı çevik ve uçucu güzelliğe teslim olmuştum.
İnsanın ve hayvanın tek vücut haline geldiği bu estetik ölüm dansını izlemek benim için, o ana kadar yaşadığım en çarpıcı ve canlılık hissi veren tecrübe olmuştu.
Bir sanat olarak boğa güreşi
Benim için boğa güreşi, İspanya'yı Avrupalı komşularından ayıran o karanlık ve çarpıcı kültürüyle iç içe geçmiş bir sanat.
Fakat birçok kişinin, benim keyfim için, bu onurlu hayvanların eziyet edilerek öldürülmelerini "utanç, korkunç bir tarihi yanılgı ve modern İspanya'nın üzerindeki bir leke" olarak değerlendirdiğinin fazlasıyla farkındayım.
Boğa güreşi arenasındaki tek İngiliz olsam da, hemen dışarıda bulunan ve yaklaşık elli kişi olmaların rağmen çok ses çıkarabilen boğa güreşi karşıtı eylemcilerin arasında bir İngiliz bulunduğunu biliyorum.
Elindeki pankartta İngilizce "Bir daha asla" yazıyordu, ve kendisiyle tartışmaya kalkan boğa güreşi severlere yaptığı el işareti, fazlasıyla İngiliz'di.
"İşkence gelenek olamaz""La tortura no es cultura", yani "işkence gelenek olamaz", hayvan hakları savunucularının yaklaşımını özetleyen, ve sıklıkla dile getirilen bir slogan.
Katalanların birçoğunun böyle düşündüğüne şüphe yok. "Daha Avrupalı" olan genç Barselonalıların boğalara sırtlarını dönmüş oldukları bir gerçek.
Ancak, Barselona'daki boğa güreşlerinin sona ermesini doğuran esas etmen, İberya yarımadasında süregelen bir hayli karmaşık, ayrılıkçı politikalar oldu.
1930'lardaki korkunç iç savaş ve sonrasında bitmek bilmeyen Franko diktatörlüğü döneminde, Cumhuriyetçi kanadın en güçlü olduğu şehirlerden Barselona’nın - onun kültürü ve dilinin üzerindeki ağır baskı sebebiyle Katalanlar, İspanya'dan ve onu çağrıştıran her şeyden soğudular.
Ortada derin bir kültürel çatışma mevcut: Barselona kendini modern ve “yüzü geleceğe dönük” olarak görürken, Madrid geleneksel İspanyol ruhunun koruyucusu olduğunu düşünüyor.
Neticede, "İspanya'yı" küçük düşürerek Katalunya'yı ondan uzaklaştırmak, bu bariz "İspanyol" geleneğini yasadışı ilan eden Kalatan milliyetçisi siyasetçilerin gerçek emeliydi.
“Boğalarla dans devam edecek”Pistteki üç matador, karşılıklı dans ettikleri altı boğayı alt ederken arenada, tarihe tanıklık ediyor olma hissiyle karışık yoğun bir duygusallık hâkimdi.
Halet-i ruhiye normalde olduğundan daha hararetli, hatta biraz da gergindi.
Matadorların performansı sık sık "Viva la Fiesta", yani "Yaşasın Güreş" nidalarıyla kesildi.
Bayraklar ve pankartlarla dolu tribünlerde zaman zaman, kışkırtıcı "Viva Espana", yani "Yaşasın İspanya" sloganları duymak bile mümkün oldu.
Tribünlerdeki bir afiş, boğa güreşinin geleceğiyle ilgili iddialı bir beyanda bulunuyordu: "Continuará", "Devam Edecek".
Mükemmel son
Sahaya çıkan matadorlardan ilki, kuşağının en karizmatik ve gizemlisi olan, José Tomas'tı. Kim bilir kaç kez ölümle yüz yüze geldi ve bu yüzden her performansında gerilim had safhada oldu.
Tribünlerden uzun ve ihtiyatlı "Oleyler" toplamayı başardı. Bir de boğayı kusursuz bir şekilde öldürmenin ödülü olarak hayvanın kulaklarını...
Tomas seyirciyle vedalaşmak için, arenanın etrafında son turunu atıp kendisine atılan çiçeklerin arasından ilerlerken, etrafımdaki bazı izleyicilerin gözlerindeki yaşlar dikkatimden kaçmadı.
Onlar, matadorun kusursuzca alacağı canın, en az dört yaşına kadar İspanya'nın en yeşil çayırlarından otlamış bu mükemmel canlılar için mükemmel son olduğunun farkındalar.
Cesur ve güçlü bir boğanın izleyicilerden alacağı alkış, iyi bir matadorunkinden az olmaz.
İspanyollar asla "matadorları izlemeye gidiyoruz" demezler, çünkü onlar boğaları izlemeye giderler.
Ama bundan sonra Katalunya'da gidemeyecekler.
Tek Katalan matadorArenaya çıkan son matador Serafin Marin, ışıltılı matador kostümüne bürünen tek Katalan olması sebebiyle, sembolik bir isim.
"Gerçek anı" denilen noktada usta bir kılıç hamlesiyle boğanın canını alan Marin, yere kapandı.
Ağlayarak, yerden bir avuç kum aldı ve tutkuyla öptü. Bu ateşli geceye yakışan bir üslupla gösterisini tamamlamış oldu.
“Libertad, Libertad”Gecenin üç matadoru da omuzlara alındı ve yüzyılardır olduğu üzere "Matador, Matador" tezahüratları arasında arenayı tavaf ettiler.
Bir ara seyirciler "Libertad, Libertad", yani "Özgürlük" diye bağırmaya başladılar. Sesler yükseldikçe, bu tepkisel çığlığın hoş olmayan bir noktaya savrulmasından endişe duyuldu.
Ancak, kısa süre sonra sıcak Eylül gecesini sessizlik kapladı ve binlerce boğa güreşi takipçisi, civardaki restoran ve barlara dağılıp, olan biteni tartışmaya koyuldular.
Çoğu buralı değildi, bu yüzden tutkuyla sevdikleri boğaları, güreşlerin hala sevildiği kendi şehirlerinde izleyebilecek olmanın rahatlığı yüzlerinden okunuyordu.
"Modern dünyadaki son ciddi şey”Barselonalı boğaseverler ise elbette daha üzgündüler, ancak boğaların artık Barselona'da sevilmediklerini ve hemşehrilerinin büyük çoğunluğunun onları özlemeyeceğini biliyorlardı.
Benim aklımaysa, Lorca'nın 1930'lardaki şu sözü geldi: "Modern dünyadaki son ciddi şey, boğa güreşidir."
Bu aşırı duygusal ve tesirli törene alan bırakmayan “son derece modern” dünyamız hakkında, acaba ne düşünürdü?
BBC
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.