Atatürk Türkiye'sini tanıyamıyorum. Bize emanet ettiği ülkeyi iyi koruduğumuzu söyleyemeyiz. O heyecanlı, o coşkulu, o güzelim memleketi ne hale getirdik. Söylemeye dilim varmıyor.
Hiç yoktan varettiği Türkiye'yi, kurduğu sağlam Cumhuriyeti çok yıprattık, çok hırpaladık. Bunda hepimizin payı var. Kim diyorsa ki “Benim suçum yok” inanmayin.
Öyle bir toplum haline geldik ki, adeta “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyoruz hepimiz.
Yıllarca gözyumduk ülkemizdeki sinsi gelişmelere. Demokrasiyi yanlış anladık. Sosyal adalet, insan hakları, özgürlük filan derken, bu tabelaların gölgesine sığınan bölücüleri, dini istismar edenleri görmezden geldik .Görenlerin çığlıklarına ve “geliyorum” diyen tehlikeye karşı devamlı uyarılarına seyirci kaldık.
Galiba afyonlandık hepimiz, yada üzerimize sıkılan siyasi uyku spreyinin etkisinde kaldık. Demokrasi fotoğrafına giren aklınızda ne varsa hepsini istismar ettik. Batıda ne varsa bizde de o olmalı diyerek, haketmediğimiz, kültürünü ve eğitimini almadığımız haklara kolayca, emek sarfetmeden nutuklarla kavuştuk. Sosyal adalet anlayışını rezil ettik. Hakça bir düzeni tersine savunduk. Sendikaları ticarethaneye çevirdik. Hele eğitim sistemimizi feci şekilde mahvettik.
Yeni değil bunlar,1945'ten hele 1950'den sonra Ata'mızın ustaca çizdiği tabloyu parça parça, gıdım gıdım, ilk dönemlerde çaktırmadan dağıtmaya başladık. Hele yanlış ve zararlı siyaset anlayışımız, ülkenin tüm sağlam taşlarını yerinden oynattı. Tarikatlarin ve aşiretlerin oylarını almak isteyenler, olmadık tavizler vermeye, ödüller dağıtmaya başladılar cumhuriyet düşmanlarına.
Bu gayretleri, tabelaları farklı olsa da tüm siyasi partilerimizde gördük.
Kimse demesin ki, “Biz bunlara karşı koyduk, geçit vermedik.” Bunu söyleyenler 1950'den bu yanaki kadrolarına baksınlar. Cumhuriyet ve Türkiye düşmanlarının niceleri ile karşılaşırlar.
Aşiretlere verdiğimiz tavizler, bugünkü doğu ve güneydoğu problemini bela etti başımıza.
Din bezirganlarına verdiğimiz avanslar ise, bugünün Türkiye'sinin ortaya çıkmasinda büyük ve etkili bir rol oynadı.
Kimse “Benim bunda rolüm yok” diyemez.
Uyuyarak, oralı olmayarak, farkına bile varmayarak herkesin, hepimizin katkısı oldu bugüne gelişimize.
Haydi biz sade vatandaşlar olarak, ülkemize sahip çıkma sorumluluğunu göstermedik, gösteremedik diyelim.
Peki o sorumluluğu yüklediğimiz cumhuriyet kurumları ne yapti?
Ordumuz ve yargımız, üniversitelerimiz niye sessiz kaldılar bu fBci gelişmelere?
“Biz uyardık” demek yetmiyor, doğru dürüst uyarsalar bir etkisi olurdu.
Cumhuriyeti koruma ve kollama zorunda olan kurumlarımiz bile, gerekli cesareti gösteremedi, Atatürk'ümüzün ilke ve inkilaplarını koruyamadı.
O Atatürk ki, cumhuriyetin başına gelebilecek felaketleri 75 yıl önce görmüş, önlem olarak koruma ve kollama ödevini devreye sokma gereğini duymuştu.
Bir ülke düşünün ki, topraklarının bir bölümünde yaşayanlar, tüm haklarından yararlandıklari o ülkeye tam düşman. Ortalığı yakıp yıkıyor, bayrağımızı parçalayıp yerine bir paçavrayi geçerli kılmaya çalışıyor. Patlattığı bombalarla günahsız binlerce insanımızı öldürüyor. Kanun nizam tanımayan bu Türk düşmanları, kanser gibi bu toplumu sarmışlar. Türkiye'mizle savaşiyorlar. Ellerindeki müthiş silahlarla üstümüze saldırıyorlar. Böyle bir düşmanlığın parlamento'muzda temsilcisi olur mu? Bizde oluyor işte, hem de önemli sayıda..
Onlar bir yandan,cumhuriyet düşmanı din bezirganlar diğer yandan Türkiye'yi iyice zorlamaya başladılar.
Tarikatlar, mezhepler, tekke ve zaviyeler iyice güçlendiler. Devlete sızanları bugün temizlemeye çalışıyoruz ama ne çare? Temizleyenlerle temizlenenler yillarca kolkola yürüdüler. Yapılan temizlik esaslı ve ciddi olsa mesele yok. Ama biz tozları ve kirleri halının altına süpürmekle yetiniyoruz. Buna da temizlik diyoruz işte...
Öyle yobaz profesörlere sahibiz ki, bunlar nasıl tirmandılar üniversitelere diye kahrolası geliyor insanın.
Öyle din alimleri çıkardık ki ortaya, akşamlari televizyonlara bakıp “pes” dememek mümkün değil.
Milletimiz sanki düne kadar ibadetini yapamıyormuş gibi bir hava salındı ortaya. O havayla laikliğin sırtını da kolayca yere getirdiler.
Bugünün basın hürriyeti anlayışı, gerçek basın hürriyetini feci şekilde boğazlamakla kalmadı, ortaya Suudi Arabistan'a taş çıkartan gazete, televizyon ve dergilerin çıkmasını sağladı. Gerçek gazetecilik can çekişiyor artık. Yakında mevlidini dinleriz birlikte.
Peki yargımız varken,bütün bunlar nasıl oluyor demeyin sakın… Anayasamız ve yasalarımız hergün paspas gibi çiğnenirken yargımız sesini pek çıkaramadı. Siyasetin gücünün karşısında bizim yargı gücümüz, hepimizin yüreğini paralayarak eridi adeta. Devletin memurları siyasetin memurları haline gelirse, olacağı budur işte..
Yazik hem de çok yazık.
Güzelim ülkemizi tanınamayacak hale getirdik. Güçlü kurumlarımızı çürüttük. Hele eğitimimizi yaz-boz tahtasına çevirerek, molla yetişimine ağırlık veren bir çizgiye oturttuk. Şimdi geldiğimiz nokta “Allah bugünlerimizi aratmasın” noktasıdır. Çünkü daha kötüye gidebileceğimiz gibi bir korkusu var milletin. Yaşadıklarımızı gördükçe, bu korku genişleyerek, daha da artiyor.
Evet, umutsuz yaşanmaz elbette. İnşallah düzeliriz umudunu muhafaza ederek, Atatürk iilke ve inkilaplarinin özetle Kemalizm'in birgün bizi kurtaracağı inanciyla, tüm olanlar için “Atam bağişla bizi” diyoruz. Ölümünün 78 inci yılında yine sana sığınıyoruz.
Elbette utançla ve tekrar “Atam bağışla bizi” diyerek...