Bildiğiniz üzere her sene olduğu üzere yine AVŞA adasındayım. Haziran-Eylül aylarını kapsayan bu süreç aslında benim için tam bir tatil sayılmaz. Çünkü Moteldeki her türlü tadilat ve tamirat benim işim. Bu arada zaman zaman resepsiyon görevim de var. Hal böyle olunca havacılık sektörüne yönelik haber ve köşe yazılarımda zaman açısından zorlanıyorum.
Airlinehaber de görevli editör arkadaşlarım gündemi tutmaya çalışıyorken ben de zaman zaman yardımcı olmaya çalışıyorum. Bu arada her ne kadar motelimizin reklamını yapmasam da yine de bilhassa THY’den birçok arkadaşımızın geldiği bir gerçek. Tabii ki havacılık camiası içinden gelen misafirlerimiz başımızın tacı. Ancak habersiz gelenler olunca, oda bulmakta bayağı zorlanıyorum. Bu nedenle arkadaşlarımın önceden telefon edip yer ayırtmalarını rica ediyorum.
THY’nin genel kurulu bitti. Taşlar yerine iyice oturmaya çalışıyor. Tabii ki her genel kurul sonrası bazı atamalar ve kaydırmalar yaşanır. Bu son derece normaldir. Bizlerde sizlere bu atamaları hızlı bir şekilde yayınlamaya çalışıyoruz.
Tahmin ettiğimiz üzere yönetimde kayda değer bir değişiklik yok. THY’nin en üst makamında yine aynı isim var. Yönetim ve icra kurullarındaki değişikleri doğal görmenin yanı sıra devam edeceğini de düşünüyorum. İlker Bey’in yerini koruyup, koruyamaması siyasi iktidarın ondan memnun olup olmaması ile ilgili idi. Benim tahminim en azından bir sene daha göreve devam edileceği şeklinde iken siyasi iktidar iki senede karar kıldı.
Siyasi iktidarlar, dedikodulardan pek etkilenmez. Onlar için verilen görevlerin yapılıp yapılmadığı önemlidir. Resmin bütününe bakarlar. THY için resmin bütününe baktığınızda ne istendiyse o yapılmış görünüyor.
Bu hafta onların gözü ile büyük resme baktığımızda, İstanbul havalimanına geçişte kaza bela olmadan bir gecede taşınmak, uçakların hepsinin yeni meydana gitmesi ve seferlerin aksatılmadan sürdürülmesine çalışılması ön plana çıkıyor.
Bunların yanı sıra Toplu İş Sözleşmesi işveren açısında müthiş başarılı. Her zaman söylediğim üzere, işverenler işveren gibi, sendikalar ise gerçek sendika gibi davranmalıdır. Bu genel kuruldan anladığımız üzere işveren işçi ilişkilerinde THY iyi not almış. Az para ile çok iş yaptırılmış. Dolayısı ile iktidar memnun… Yani işveren kendine verilen görevi eksiksiz yapmış ki hala oradalar.
Sizlerin verdiği aidatlarla, yaşamlarını sürdüren sendika yönetimleri ise başarılı gözükmüyor. Bu başarısızlığın faturası bence sadece sendikalara çıkartılmalıdır.
Çünkü,
Enflasyon farkı+ %1; %2 %3 gibi rakamlarla sözleşmeye imza attırtmak müthiş bir işveren başarısıdır. hemde tamı tamına 3 sene…
Demek oluyor ki asıl patron olan siyasi iktidar emaneti iyi ellere teslim etmiş. THY Yönetimi, çalışan kesimin sendikalarını avucunun içine almış ve ne isterse onu yaptırtmış. Bu işveren başarısından sonra yönetim değişir mi? HAYIR
Şimdide, sendikalara bakalım. Bunların patronu işçiler. Yönetimi işçiler seçiyor ve göreve getiriyor. İşverenin kadroları olduğu gibi işçinin de kadroları var. İşveren başarılı ise, burada tek düşünülecek konu sendikaların başarısızlığı olmalı.
Toplu iş sözleşmelerinde iki imza var. Birini işveren atarken diğerini sendika yönetimi atıyor. İmza altına alınmış bu ikili akit işçinin 3 senesini kapsıyor.
Her zaman yazarım ve benimle sohbet eden herkese de söylerim. Bizdeki sendikacılığı anlamak ve ne yaptıklarını anlayabilmek mümkün değil.
Biraz konuyu açalım
16-17 yaşlarındayken Karagümrük’te top oynardım. Tabii ki o zamanlar futbol da para ve gelecek yoktu. (şimdiki zamana göre) Futbol ayakkabılarımızı bile kendi cebimizden alırdık. Futbol ayakkabılarımızın altındaki krampon dediğimiz çıkıntılar kösele idi. Antrenman ve maçlarımızın yapıldığı statlar toprak saha olduğundan kösele kramponlar sahada kaymamızı önlerdi.
Günümüzde ise sahalar çim, kramponlar ise plastik…
Düşünsenize, cim sahada kösele kramponla maç yapmayı… Mümkün mü? İki adım attığınızda kayar düşersiniz. Ancak bizim sendikacılar hala işverenin çim sahasında eski tip kösele kramponlarla maça çıkıyorlar ve kayıp düşüyorlar. Çünkü hiçbirinin ne sendikal geçmişi var ne de bilgisi…
Şimdi de tam tersini düşünelim… Saha toprak, kramponlar ise plastik olsun. Yine aynı durum söz konusu olur. Kösele krampon çim sahada aynen buz pateni yaparcasına kayar… Kısaca sahaya göre ayakkabı seçimi şart.
Şimdi de bu gerçeği sendikalarımıza uygulayalım. Bana göre Türk sendikacılığı çim sahada hala kösele kramponlarla maça çıkıyor. İşveren ise sahaya uygun krampon kullanıyor. Yani saha çim ve işverenin kramponları plastik…
Şimdi ne alaka sendikacılık ile futbolu anlatmaya çalışmak diyeniniz olacaktır. Bu örnekleme ile benim anlatmak istediğim, sendikaların günün şartlarına göre çalışıp çalışmadığına bakış atmanız.
Dünyada 3 çeşit sendikacılık yapılıyor. 1-Anarko(Amerikan Sendikacılığı) 2-Avrupa tipi sendikacılık (Liberal) 3-Sınıf Sendikacılığı yapılmakta. Türkiye’de mevcut antidemokratik sendikal yasalarla yapılabilecek sendikacılık tarzına en uygunu Liberal sendikacılık. Bu 3 çeşit sendikacılığı açıp hepsini irdeleyebilirdim ama inanın ki çok uzun olur ve okumazsınız. Bu konuyu bir daha ki haftalara serpiştirmek daha iyi olacak diye düşündüm ve içeriğine girmedim.
THY’deki sendikacılığa baktığımızda hiçbir gruba girmediğini gözlemlemek mümkün. Aslına bakacak olursanız, toplumda sendikal kültür gelişmediğinden hiçbir kategoriye uymayan saçma sapan bir anlayış hâkim. Argo tabiri ile kafalarına göre sendikacılık oynanıyor. Çünkü iddia ediyorum ki THY’deki sendikalar işi bilmiyor.
Sendikal kültür tabana yayılmayınca ne seçen neyi seçmesi gerektiğini, nede seçilen nasıl mücadele edeceğini bilemiyor. Toplu iş sözleşmelerinde kör dövüşü hâkim oluyor.
Bir sendika henüz toplu iş sözleşmesinin başlarında işverenin sert tutumu ile karşılaşıp kan kaybı yaşadığında(üyelerden bazılarının işten atılması) öncelikle o atılan üyelerini geriye alamadan sözleşmeye devam etme yolunu seçerse o sözleşmede iyi haklar elde edilmesi hayal olur. 211 çalışanın bir kalemde işten atılıp geriye aldırılamaması gibi…
Sevgili Okurlarım;
Bu hafta fazla detaya girecek zamanım yok. Şimdiye kadar alışık olmadığınız kısa bir makale oldu. Ancak net olarak ifade edebilirim ki THY’de bu üye ve yönetim yapısı ile hiçbir zaman güzel bir toplu iş sözleşmesi yapılamaz.
Üye işten atılmaktan korkuyor, sendikacılar ise bir daha seçilememekten… Her iki tarafta gözünü işverene dikmiş ne yapacak diye bekliyor. İşveren abileri ne verirse sonunda sendika ve işçi onu alabiliyor. Bunun adına da sendikacılık diyorlar. İşçi ise hem işveren tarafından hem de sendika tarafından sömürülüyor.
Bir nevi altta kalanın canı çıksın tiyatrosu oynanıyor.